Mikrobiyota vücudumuzun gizli kahramanlarıdır. Bu yazıda mikrobiyotanın genel sağlık üzerindeki etkilerini ve onu dengede tutmanın yollarını inceleyeceğiz.
Mikrobiyom terimi, belirli bir alanı veya ekosistemi kolonize eden bakteri, virüs, mantar ve diğer mikroskobik canlıların tamamı için kullanılan bir kavramdır. Mikrobiyom bütün bir yaşam alanını ifade eder. Mikrobiyota ise belirli bir ortamda bulunan mikroorganizmaların benzersiz birleşimidir.
Mikrobiyom, yaşayan bu mikroorganizmaların kolektif genomlarının bütününü kapsayan bir terimdir. Kimi zaman mikroorganizmaların kendisi için de mikrobiyom terimi kullanılabilir. İki kavram birbirinden farklıdır. Mikrobiyom, mikrobiyota içerebilir ve mikrobiyom, mikrobiyatadan çok daha fazlasıdır. Yani mikrobiyom bir evse mikrobiyota orada yaşayan insanlardır.
Mikrobiyotaların konak olarak kullandığı canlıların üzerinde hormonal, immünolojik ve metabolik birçok etkisinin bulunduğu keşfedilmiştir. Ortalama 70 kg ağırlığındaki bir insanın 0.2 kg gibi bir ağırlığı mikrobiyotayı oluşturan bakteri topluluğundan gelir. İnsan vücudunda ciltte, midede, bağırsakta ve burunda mikroorganizmalara rastlamak mümkündür. En yoğun mikrobiyota kütlesiyse bağırsakta bulunur.
Mikrobiyotanın Bağışıklık Sistemindeki Rolü
Mikrobiyota ve konakçı arasındaki ilişki binlerce yıldır gelişen evrim süreciyle ilerlemiş ve birlikte yaşayarak karşılıklı fayda görmek üzerine gelişmiştir. İnsan bağışıklık sistemi mikrobiyotayla simbiyotik (ortak yaşam) ilişkisini sürdürecek biçimde şekillenmiştir. Bu sistem optimal olarak çalıştığında patojenlere karşı koruyucu bir ittifak gerçekleştirir. Vücuda gelen patojenlere ve düzensiz antijenlere karşı koruma bariyeri oluşturulması sağlanır.
Yapılan bir çalışmada sağlıklı bir bağırsak mikrobiyotasının mukoza yapısını destekleyerek işlevini iyileştirdiği, böylelikle bağırsak geçirgenliği üzerine olumlu etki sağladığı görülmüştür. Doğuştan gelen ve sonradan kazanılan bazı bağışıklık sistemlerini düzenlediği tespit edilerek bakteriyel-viral hastalıklara karşı koruma sağladığı ortaya konulmuştur.
Bağırsak mikrobiyotası insan vücudunda yer alan en geniş mikroorganizma popülasyonudur. Burada yer alan sistem, zararsız antijenlere karşı bağışık sisteminin gereksiz aktivasyonunu düzenleyici bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizmanın dengesinde oluşacak bir bozulma bütün sistemin bozulmasına ve inflamatuar bağırsak hastalığı olarak bilinen kronik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açar.
Buna ek olarak solunum yolunda ve akciğerlerde de bir mikrobiyom yapısının bulunduğu tespit edilmiştir. Bu yapıda oluşacak olan bozukluklar sonucunda astım veya kistik fibroz gibi rahatsızlıkların ortaya çıkması muhtemeldir. Sonuç olarak mikrobiyotanın sağlık üzerinde düşünülenden çok daha büyük etkileri olduğu tespit edilmiştir.
Sindirim Sistemi ve Mikrobiyota
Bağırsak mikrobiyotası ve sindirim sistemi arasında temel bir ilişki vardır. Karşılıklı olarak hareket eden bu ilişkide insanların beslenme şekli mikrobiyota gelişimini direkt etkilerken mikrobiyota popülasyonu da sindirim sağlığı üzerinde etkilidir. Bağırsak mikrobiyotası sindirimde yardımcı bir rol oynar.
Sağlıklı bir mikrobiyota varlığının faydaları şu şekildedir:
Kalsiyum, magnezyum, demir gibi yararlı maddelerin emilmesi kolaylaşır.
Folik asit, K ve B vitamini kompleksini sentezlenir.
Karbonhidrat gibi (büyük şeker molekülleri) büyük yapılar parçalanabilir.
Mikrobiyota tarafından üretilen kısa zincirli yağ asitleri gibi yan ürünlerle vücuda destek olunur.
Ön sindirim yapılarak bağırsak hücrelerine besin sağlanır.
Kalın bağırsak fizyolojik aktivitesine katkıda bulunulur.
Sağlıklı çalışan bir mikrobiyota sistemi ürettiği uyarılar sayesinde besin emiliminde yardımcı rol oynar. Mide mikrobiyotasından çıkan uyarılar sayesinde midenin proteaz ve gastrik asit salgılaması sağlanır. Aynı durum kalın bağırsak ve ince bağırsak için de geçerlidir. İnce bağırsakta mikrobiyota tarafından oluşturulan uyarılar besinlerin emilimi için başlangıç etkisi yaratır. Aynı zamanda kalın bağırsakta oluşan uyarılarla karbonhidratın ve suyun emilimi gerçekleşir.
Bağırsak mikrobiyotası gelişen ve değişen bir yapıya sahiptir. Bu yapının çalışma mantığını anlamak için öncelikle probiyotiğin ve prebiyotiğin ne olduğuna bakmak gerekir. Probiyotikler bağırsağa ve sindirim sistemine yerleşmesi durumunda yararlı etkiler gösteren canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler ise tüketildiğinde bağırsak mikroflorasının gelişmesini sağlayan besinlere verilen isimdir. Bunlar bağışıklığı güçlendiren besinler olarak bilinir.
Probiyotiklerin ve prebiyotiklerin faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Yağ hücrelerinin birikmesini azaltabilir.
İnflamatuvar süreçleri düzenler.
Tip 2 diyabeti önlemeye destek olur.
Metabolik sendrom, obezite gibi sorunları çözmeye yardımcı olur.
Kolon bakterilerinin gelişmesine katkı sağlar.
İntestinal pH'ı düşürülebilir.
Bakteri dengesini düzenler.
Kan kolesterolünü düzenleyebilir.
Kolon kanseri riskini azaltabilir.
Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Probiyotiklerin ve Prebiyotiklerin Mikrobiyota Üzerindeki Etkisi
Probiyotikler ve prebiyotikler mikrobiyotanın gelişmesi ve dengelenmesi için önemlidir. Bu mikroorganizmalar mikrobiyota dengesini korumak için önemlidir. Stres ve antibiyotik kullanımına bağlı olarak olumsuz etkilenen mikrobiyota dengesini uygun seviyeye getirebilirler. Patojen özellikteki bakterilerin kolonizasyonunu engellerler.
Probiyotikler, sindirim sistemindeki bakteri ve mayalardır. Yararlı bakterin artmasını, zararlı olanlarınsa azalmasını sağlar. İyi bakterilerin doğal dengesinin korunmasını sağlar. İshal, mide rahatsızlığı, gaz gibi rahatsızlıkları önlemeye yardımcı olur. Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Prebiyotiklerse bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayan ancak insan vücudunun sindiremediği liflerdir. Bu lifler bağırsaklardaki yararlı canlı organizmaların yani probiyotiklerin besin kaynağıdır. Bağırsak hareketlerini düzenleyerek bağırsakların sağlıklı çalışmasına yardımcı olur.
Mikrobiyotanın Genel Sağlık Üzerindeki Diğer Etkileri
Bağırsak mikrobiyotası ile beyin arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Bu görüşün en büyük dayanakları arasında beyin ile bağırsak arasında bulunan vagus siniri yer alır. Mikrobiyotanın obezite, diyabet, gıda alerjisi, çölyak gibi hastalıklara sebep olduğu, bu hastalıkların dışında anksiyete ve depresyona da yol açtığı düşünülmektedir.
Yeni araştırmalar sonucunda yararlı bakterilerden oluşan mikrobiyotanın nöral yolakları ve merkezî sinir sistemini uyardığına dair kanıtlar ortaya çıkmıştır. Yapılan deneyler sonucunda probiyotik bakterilerin antidepresan ve anksiyolitik etki gösterdiği tespit edilmiştir. Bağırsaklardaki mikrobiyal etkiler vagus siniri üzerinden beyni etkiler. Dolayısıyla mikrobiyota ile beyin ve davranışlar arasında ilişki olduğu düşünülüyor.
Çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan obezite ve kilo kontrol problemleri de mikrobiyotayla yakından ilişkili. Dengesiz bir bağırsak florasının inflamasyona, insülin direncine ve yağlanmaya neden olduğu düşünülür. Aynı zamanda obez bir bireyin mikrobiyotasıyla sağlıklı bir beyin mikrobiyotası arasında önemli farklar vardır. Mikrobiyal çeşitliliğin azaldığı bireylerde obeziteye daha sık rastlanabilir.
Sağlıklı Bir Mikrobiyota İçin Beslenme Önerileri
Dengeli ve sağlıklı beslenme mikrobiyota kalitesini artırarak genel sağlığa büyük katkılar sağlar. Bağırsak dostu besinler olarak nitelendirilen besinlerden bazıları şunlardır:
Elma,
Turşu,
Kereviz,
Çiğ badem,
Kefir,
Zencefil,
Hindistan cevizi,
Rezene,
Yoğurt,
Muz,
Avokado,
Salatalık,
Papaya.
Antibiyotikler vücuda giren patojenleri ve zararlı organizmaları yok etmek için kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçların en yaygın etkilerinden biri, zararlı bakterileri öldürürken bağırsak mikrobiyomuna da zarar vermesidir. Antibiyotikler burada yer alan çeşitliliği ve miktarı azaltarak mikrobiyotanın patojenlerle mücadele etme becerisini düşürür. Antibiyotik kullanımından sonra bağırsak mikroflorası tam olarak düzelemeyebilir. Bu nedenle antibiyotik kullanımında hekimin belirttiği dozun ve sürenin dışına çıkmamak son derece önemlidir.
Mikrobiyota Dengesizliği: Hastalık Riski
Bağırsak florasında bulunan bakteri popülasyonunda bir denge ilişkisi mevcuttur. Bu dengenin bozulmasına disbiyoz adı verilir. Disbiyoz oluşması hâlinde birçok hastalığa da kapı aralanmış olur. Bu hastalıklardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
Kronik sindirim ve bağırsak problemleri,
Bağışıklık sisteminin zayıflaması,
Uyku problemleri,
Ciltte oluşan sorunlar,
Mantar enfeksiyonları,
Alkol dışı hepatit,
Tip 2 diyabet,
Atopi,
Astım,
Kanser,
İnflamatuar bağırsak hastalığı,
Huzursuz bağırsak sendromu,
Alzheimer,
Obezite.
Disbiyosize neden olabilecek etmenler:
Sezaryen doğum,
Premature doğum,
Anne sütüyle beslenmemek,
Steril ve aşırı hijyenik ortamda büyümek,
Aşırı gluten içeren yiyecekler tüketmek,
Uzun süreli antibiyotik kullanmak,
Yüksek şeker tüketimi ve kötü beslenme,
Stres ve hareketsiz yaşam,
Yoğun şekilde yapay tadlandırıcı kullanımı,
Hormon ilaçları ve steroid kullanımı.
Mikrobiyota Çeşitliliğini Artırmak İçin Yaşam Tarzı Değişiklikleri
2018 yılında yayımlanan çalışmaya göre egzersiz, insan mikrobiyom kalitesini hastalıklarla mücadele edecek yönde geliştirebiliyor. Yapılan araştırmada aynı dayanıklılık egzersizlerinden geçirilen zayıf ve obez bireyler inceleme altına alınıyor. Çalışma öncesinde hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olan bireylere altı hafta boyunca düzenli olarak egzersiz yaptırılıyor.
Düzenli egzersiz yapan bireylerin faydalı bağırsak sayısında artış olduğu gözlemleniyor. Bunun yanında zayıf bireylerin kilolu bireylerden daha hızlı bir gelişim gösterdiği fark ediliyor. Araştırmayı desteklemek adına denekler altı hafta hareketsiz yaşama devam ediyor. Süre sonunda alınan dışkı örneklerinde faydalı yöndeki bağırsak florasının gelişiminin durduğu ve hatta yok olduğu gözlemleniyor.
Stres ve uyku bağırsak mikrobiyotasından önemli ölçüde etkilenir. Karşılıklı ilişkiye sahip olan bu olgular birbirini tetikleyebilir.
Stres: Kronik stres veya anksiyete bağırsak mikrobiyotasını zayıflatarak vücudun bakterilere karşı savunmasız hâle gelmesine neden olabilir. Aynı zamanda mikrobiyota bozuklukları stres yönetim sorunlarına ve duygu durumu bozukluklarına da yol açabilir.
Uyku: Sürekli uyku problemleri yaşayan insanlarda bağırsak mikrobiyotasında problemlerle karşılaşılması olasıdır. Sağlıklı floranın tekrar oluşturulması hâlinde uyku problemlerinin çözüldüğü görülmüştür.
Mikrobiyota Üzerine Yapılan Güncel Araştırmalar
Tüm vücudumuzdaki hücre sayısının yaklaşık 10 katı kadar bir bakteriyel floranın bağırsaklarımızda yaşadığı düşünülüyor. Bu, 1000'den fazla mikrobiyal türü içerisinde barındırmaktadır. İnsan vücudu üzerinde hem fizyolojik hem psikolojik birçok etkiye sahip olan mikrobiyotanın önemi gün geçtikçe daha çok anlaşılırken, mikrobiyotanın etkileri konusundaki araştırmalar bugün de artarak devam ediyor.
Yaşamın ilk 2-3 yılında mikrobiyota kompozisyon ve metabolik fonksiyonlar anlamında değişime uğrar. İlk üç yılda oluşan bu mikrobiyotaya çekirdek mikrobiyota denir ve yaşamın genelinde stabil şekilde devamlığını sürdürür. Her insanın genetik farklılığı olduğu gibi çekirdek mikrobiyotası da vardır. Bağırsak mikrobiyotasının oluşumun ve gelişiminin anne sütü sayesinde yönlendirildiği, şekillendirildiği de görülmüştür.
Son metodolojik gelişmeler mikrobiyomla bağlantılı patojenlerde yenilikçi tanı ve tedavi stratejileri geliştirmede etkilidir. Örneğin izotop izleme, canlıların bağırsak mikrobiyotasında besin yollarının haritalanmasını sağladı. Tedavi stratejilerinden bazıları şunlardır:
Mikrobiyota dengesini korumak adına öncelikle sağlıklı beslenme ön plana alınmalıdır. Beslenme alışkanlıklarında sağlıklı yiyecekler önceliklenmeli, probiyotik ve prebiyotik tüketimine önem verilmelidir.
Probiyotik ve prebiyotik takviyeleri güvenli mi?
Hassas bağırsak sendromu ve mikrobiyota kaynaklı rahatsızlıklar yaşayan bireyler probiyotik ve prebiyotik takviyelerinden fayda görebiliyor. Ancak bu tür destek ürünleri kullanılmadan önce hekim önerisi almak son derece önemli.
Beslenme, stres, yaşam tarzı, uyku düzeni, alkol tüketimi gibi birçok etmen mikrobiyota sağlığı üzerinde etkilidir.
Yayınlanma Tarihi:27 Eylül 2024 Cuma
Güncellenme Tarihi:27 Eylül 2024 Cuma
*Bu içeriğin
geliştirilmesinde Tıbbi Direktörlük katkı sağlamıştır.
*Web sitemizdeki bilgiler
kişi ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm
işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu'nun
tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.
Her türlü soru, görüş ve önerileriniz için aşağıdaki formdan bizimle iletişime geçebilirsiniz. Talebiniz doğrultusunda Çağrı Merkezi yetkililerimiz size en kısa sürede dönüş yapacaklardır.