Yazı İçeriği

GDO'lu Gıdaların Tanımı ve Yaygın Kullanım Alanları

Genetik Yapısı Değiştirilmiş Gıdaların Sağlık Üzerindeki Potansiyel Etkileri

GDO'lu Gıdaların Çevresel ve Ekolojik Etkileri

GDO'lu Gıdalar Üzerine Yapılan Araştırmalar ve Bulgular

GDO'lu Gıdalardan Kaçınmak Mümkün mü?

Sıkça Sorulan Sorular

GDO'lu Gıdaların Tanımı ve Yaygın Kullanım Alanları

GDO’lu gıdalar, modern biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen yapıları iyileştirilip geliştirilen gıdalardır. Bu etkiler, gıdanın genetiğinde yapılan değişikliklerle gerçekleştirildiğinden genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak adlandırılır.

Giderek hızlı bir ivme yakalayan gen teknolojisi, sadece bir araştırma alanı olmaktan çıkıp tüketilen yiyeceklerden kullanılan eşyalara kadar pek çok alanda yayılım göstererek günlük hayata girmeye başladı. Gen teknolojisinin çalışma alanlarından biri olan genetiği değiştirilmiş gıdalar da ister istemez günlük hayatta belli bir yer edindi.

Gen teknolojisinin uygulama alanı olan gıdalardan birkaçı şu şekilde sıralanabilir:

  • Mısır,
  • Soya fasulyesi,
  • Şeker pancarı,
  • Bal kabağı,
  • Ayçiçeği,
  • Muz,
  • Pirinç,
  • Kabak,
  • Biber,
  • Patates,
  • Balık,
  • Kolza (Kanola),
  • Tavuk,
  • Domates.

Biyoteknolojinin getirisi olan daha pek çok genetiği değiştirilmiş ürün özellikle tarım alanında sıkça kullanılır.

Tarımda GDO’lu gıda kullanımı genellikle şu nedenlerden dolayı tercih edilir:

  • Ürünlerden elde edilen verimi artırmak,
  • Tohum uygulamalarında artış sağlamak,
  • Ürünlerin raf ömrünü uzatmak,
  • Tarımsal ilaçların tarımdaki etkinliğini azaltmak,
  • Tarımsal üretim miktarında artış sağlamak.

Modern biyoteknolojinin ürünü olan GD’li bitkilerin daha fazla verim artışı sağlaması konusunda yapılan çalışmalar sürmektedir. Örneğin tekstil sektöründe genetiği değiştirilerek lif miktarı artırılan kenevir ve ısırgan bitkisinin kullanımının daha fazla ürün elde edilmesine olanak sağlayacağı öne sürülüyor. Genetiği değiştirilmiş organizmaları destekleyen gruplar, gen teknolojinin hastalıkların tedavisinde, aşı ve ilaç üretiminde, organ naklinde kullanılmasının da faydalı olacağı görüşündedir.

Domateslerde GDO kullanılır.


Genetik Yapısı Değiştirilmiş Gıdaların Sağlık Üzerindeki Potansiyel Etkileri

Dünya nüfusunun önlenemez artışıyla birlikte insan sağlığını birinci dereceden etkileyen beslenme gereksinimi, gıdaya olan ihtiyacın artışına davetiye çıkarır. Nüfusun bu denli artması da gıdaların bol ve kolay ulaşılabilir şekilde üretilmesi gerektiği anlayışının güçlenmesine neden olur.

Genetiği değiştirilmiş gıdaların üretim aşamalarında bu gıdalara aktarılan transgenler, ürünlerin genetiği değiştirilmeden önceki hâllerine kıyasla pek çok açıdan farklı olmalarına yol açar. GDO'lu gıdalar, üretim sürecine kadar katkı sağlasa da insan sağlığı için birtakım olumsuz etkiler barındırabilirler. Genetik yapısı değiştirilmiş gıdaların sağlık üzerindeki potansiyel etkilerini şu şekilde detaylandırabiliriz:

Uzun Vadeli Sağlık Riskleri Nelerdir?

GDO'lu gıdaların sağlık üzerindeki etkileri hakkında birçok araştırma yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Gelinen noktada henüz kesin sonuçlar elde edilmemiş olsa da birtakım endişelerin ve olası risklerin mevcut olduğunu söylemek mümkündür. 

GDO’lu gıda tüketiminin uzun vadeli sağlık etkilerinden biri kronik hastalık riski taşımasıdır. Genetiği değiştirilmiş gıdalar, bağışıklık sisteminin sağlıklı şekilde çalışmasını olumsuz etkileyerek vücudun hastalıklara karşı direncini zayıflatabilir ve kronik hastalıklara davetiye çıkarabilir.

Genetik yapısı değiştirilmiş gıdaların sağlık üzerindeki etkilerinden bir diğeri de hormonal dengesizliklerdir. Hormonlar; vücudun büyümesi, gelişmesi ve iç dengesinin korunması açısından kritik önem taşır. GDO’lu gıda tüketiminin vücudun doğal iç dengesini bozarak çeşitli hastalıklara neden olabileceği öne sürülüyor.

GDO'lu ürünlerin kanserojen etkileri hakkında da çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle GDO'lu gıdaların tüketiminin kanser riskini artırabileceği önemli bir tartışma konusudur. Örneğin süt verimini artırmak için kullanılan genetiği değiştirilmiş sığır büyüme hormonu, sütte insülin benzeri büyüme faktörünün (IGF-I) artmasına neden olur. Kandaki IGF-I seviyesinin artması da hem normal hem kanserli hücrelerin büyümesine yol açıp lenf, kolon, göğüs, rahim ve yumurtalık gibi kanser türlerine sebep olabilir.

GDO'lü ürünlerin yaklaşık %70'i, kuraklığa ve böceğe karşı dayanıklılık sağlanması amacını taşır. GDO karşıtları bu ürünlerin böcek ilacı içerdiğini belirtirler. Böyle bir durumda bu besinleri tüketen bireylerin vücutlarındaki toksik madde seviyesi de artar. Bu durum insan sağlığını da tehlikeye sokabilir.

GDO'lu gıdalar alerjik reaksiyonlara sebep olabilir.

 

Alerjik Reaksiyonlar ve GDO'lu Gıdalar

GDO’ların sağlığa olumsuz etkileri arasında öne çıkan konulardan bir diğeriyse bu gıdaların bazı bireylerde birtakım alerjik reaksiyonlara yol açabilmesidir.

Bu olası alerjik reaksiyonlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Ağızda, dilde ve dudakta şişme ya da kaşıntı,
  • Gözlerde kızarıklık ve şişlik,
  • Nefes almada zorluk,
  • Sindirim sistemi şikâyetleri,
  • Bulantı ve kusma,
  • Deride egzama benzeri kızarıklıklar.

Bu alerjik reaksiyonların baş göstermesine sebep olan genetiği değiştirilmiş gıdalar arasında süt, yumurta, balık, mısır, fıstık, soya fasulyesi ve buğday gibi besinler yer alır. 

Protein sekanslarındaki en ufak değişiklikler bile alerji oluşumuna yol açabilir. Genlerin kodladığı yeni proteinler, bireylerin daha önce yemediği ya da bağışıklık sisteminin tanımadığı proteinler olabilir. Ayrıca birey için alerjen olan bir proteini kodlayan gen, bireyin güvenli olduğunu düşündüğü ve tüketmekte sorun görmediği herhangi bir besine de aktarılabilir. Örneğin birey aslında vücudunda hiçbir alerjik reaksiyona yol açmayan besinin genetiği değiştirilmiş hâlini tükettiğinde o besine karşı sonradan alerji geliştirmeye başlayabilir.

GDO'lu gıdaların alerjik reaksiyonlara yol açabileceğini gösteren bazı bulgular da mevcuttur. Örneğin bezelye yetiştiriciliği sırasında böceklerin hasılata zarar vermemesi için bezelyelere uygulanan bir ilaçla genetiği değiştirilmiş bezelyeler elde edilmiştir. Bu bezelyelerin farelere verilmesiyle birlikte farelerde birtakım alerjik reaksiyonlar meydana geldiği görülmüştür. Bunun sonucunda gerçekleştirilen tarımsal faaliyetler durdurulmuştur.

GDO’lu gıdalar vücudun antibiyotiğe karşı direnç oluşturmasına da yol açabilir. Genetiği değiştirilen gıdaların tüketimiyle birlikte yaşanan bu değişiklik, bireyin bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışamamasına neden olur. Bağışıklık sisteminde meydana gelen bu olumsuz değişiklerse pek çok sağlık sorununa yol açabilir.

GDO'lu Gıdaların Çevresel ve Ekolojik Etkileri

Üreticilerin kâr elde etmek amacıyla geliştirdiği, genetik yapısıyla oynanmış gıda çeşitlerinin artışı çevresel ve ekolojik etkileri de beraberinde getirir. Bu etkilerin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğuysa günümüzde hâlâ büyük bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Genetiği değiştirilmiş gıdaların üretiminde yaşanan çevresel veya ekolojik bir problemin, dolaylı yoldan insan sağlığını tehdit eden unsurlar barındırmasının kaçınılmaz olduğunu söylemek de mümkündür. GDO'lu gıdaların çevresel ve ekolojik etkilerinden bazılarını şu şekilde detaylandırabiliriz:

Ekosistem Üzerindeki Potansiyel Tehditler

Canlılarla etkileşimin sağlandığı doğal bir ortam olan ekosistem, doğal düzene uyumlu olarak geliştirilmiş bir beslenme piramidi içerir. Belli bir uyum içerisinde çalışan bu sistem, dış faktörler nedeniyle birtakım bozulmalar gösterebilir.

GDO’lu gıda üretimi ve tüketimi sadece insanların üzerinde değil, ekosistemin üzerinde de büyük tehditlere sebep olabilir. Bu tehditlerden birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • GDO’lu ürünlerin tarımda kullanılmasıyla birlikte yabani otların çoğalması canlıların doğal yaşam alanlarını tehlikeye sokar. Böylelikle biyoçeşitlilik sorunları ortaya çıkar ve biyogüvenlik konusundaki endişeler de artış gösterir.
  • Genetik yapısıyla oynanmış bitki hasılatlarının aracılığıyla toprağa karışan gen ve gen artıkları, toprağın kimyasal yapısının bozulmasına sebep olup topraktaki mikroorganizma yapısını değiştirebilir.
  • Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekosistemdeki potansiyel tehditlerinden bir diğeriyse genetiği değiştirilmiş bitkilerdeki polenlerin rüzgâr, kuş ya da böcekler aracılığıyla başka bir bitkiye aktarılarak diğer bitkilerin de genetiklerinin doğrudan etkilenmesine sebep olmasıdır.
  • Küresel ısınmanın etkisiyle kuraklık artışı özellikle tarımla uğraşan insanlar için büyük bir problem hâline gelmiştir. Tarımsal ilaçların bitkilere uygulanması kuraklık riskini azaltacak bir yöntem olarak görülür. Ancak bitkilerin bu şekilde genetik yapısıyla oynanması sağlık konusunda birtakım olumsuz etkilere sebep olur.

Genetiği değiştirilmiş gıdalar her ne kadar tarımsal alanda çalışan emekçilere ekonomik açıdan fayda sağlasa da çevreye pek çok açıdan zarar veren olumsuz etkilere de sahiptir.

GDO'ların Biyogüvenlik ve Gıda Güvenliği Üzerindeki Rolü

Genetiğiyle oynanmış bitkilerin yarattığı en büyük tehditlerden biri ülkelerin doğal yapısını bozma ihtimalidir. Bu bitkilerin ekimiyle birlikte hem çevresel hem sağlık açısından tehditlerle karşılaşılabilir. Gıdaların üzerinde yapılan biyoteknolojik çalışmalar, insan sağlığını tehdit etmeyecek yöntemlere uygun olarak yapılmalıdır. Bu amaçla ülkelerin yayınladığı bazı biyogüvenlik protokolleri bulunur.

Birleşmiş Milletler Biyogüvenlik (Cartagena) Protokolü, GDO’ların iki farklı kategorisini kapsamaktadır:

  • Çevreye bilinçli olarak bırakılacak GDO’lar,
  • Gıda, yem ya da işleme amaçlı GDO’lar.

Protokole göre GDO’lu gıdalar, insan sağlığını tehdit etmeyecek koşullar altında üretilmeli ve gıda güvenliği sağlanmalıdır. Ayrıca bu üretim biyoçeşitliliğe zarar vermemeli ve sürdürülebilir olmalıdır.

Biyoçeşitliliğe verilecek herhangi bir zarar ekosistemi doğrudan etkileyeceğinden besin zinciri üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin uygun olmayan protokoller altında genetiği değiştirilmiş mısır sadece o mısırı tüketen canlıya zarar vermez. O canlıyla beslenen diğer canlıları da dolaylı olarak olumsuz etkileyecektir.

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafınca GDO’lu ürün içeren gıda ve yem maddelerinin denetiminin sağlanması için 2009 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan “Gıda ve yem amacıyla genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve bu organizmaların ürünlerinin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimine dair yönetmelik” yürürlüğe girmiştir.

Biyogüvenlik Yasası kapsamında genetik yapısıyla oynanmış bitki ve hayvan türlerinin üretiminin ve satışının yasaklandığı bildirilmiştir.

GDO'lu Gıdalar Üzerine Yapılan Araştırmalar ve Bulgular

Gıdaların genetik yapılarının değiştirilmeye başlandığı günden bu yana, GDO’lu gıdalar büyük bir araştırma konusu olmuştur. İnsan sağlığına ve ekolojiye bu denli etki eden GDO’lu gıdalar hakkında yüzlerce akademik çalışma yapılmıştır.

Bilimsel Araştırmaların Sonuçları

Genetiği değiştirilmiş gıdalar hakkında yapılan uzun vadeli çalışmalardan bazılarının kapsadığı konular şu şekildedir:

  • GDO’lu gıdaların insan sağlığına ve tarıma olan etkileri,
  • GDO’lu gıdalara karşı halkın tutum ve davranışları,
  • GDO’lu gıda üretiminin çevreye etkileri,
  • GDO’lu gıdaların yaydığı toksisite,
  • Biyogüvenlik kanunu,
  • GDO’lu gıdaların millî güvenlik üzerindeki etkileri,
  • Genetiği değiştirilmiş gıdaların alerjeniteyle ilişkisi,
  • GDO’lu gıdaların ekonomik açıdan getirileri,
  • Genetiği değiştirilmiş gıdaların sosyal etkileri,
  • Tüketicilerin gıda güvenliği konusundaki algıları.

Bütün bu çalışmalar arasında en çok üzerinde durulanlar genellikle GDO’ların insan sağlığını nasıl etkilediği sorusu etrafında şekillenmiştir. Örneğin ABD’de yaşayan bir vatandaşın mısırlı taco yedikten sonra ciddi alerjik reaksiyonlar göstermesi ve büyük bir sağlık tehlikesi atlatması araştırma konusu olmuştur. Araştırmaların sonucunda mısır tarlalarındaki böcekleri öldürmek amacıyla kullanılan ilaçların GDO’lu ürünlerin içerisine yerleştirildiği saptanır. Bu da GDO’lu gıdaların alerjik reaksiyona sebep olduğunu gözler önüne seren önemli bir bulgudur.

Diğer bulguları da şu şekilde detaylandırabiliriz:

  • Bir Japon firması GDO’lu gıda katkısı kullanarak ürettiği ürünü ABD’ye ithal etmiştir. Aylar sonra bu ürünü kullanan bireylerde sinir sistemini etkileyen ve kas ağrılarına sebebiyet veren EMS (Eozinofili Miyalji Sendromu) hastalığı ortaya çıkmıştır.
  • İskoçya’da Rowett Enstitüsünde yürütülen bir çalışmada genetiği değiştirilmiş patatesle beslenilen farelerin tamamında iç organlarda küçülme, sindirim sisteminde bozulma, bağışıklık sisteminde çökme, kan yapılarında oluşan anormallikler ve mide çeperinde kalınlaşma gözlenmiştir.
  • Rusya'da yapılan bir bilimsel çalışmada genetiği değiştirilmiş soyayla beslenen farelerin yavrularının yarısından fazlasının (%55.6) doğumdan birkaç hafta sonra öldüğü görülmüştür. Normal soyayla beslenen yavrularınsa sadece %6.8'i ölmüştür.
  • Caen Normandiya Üniversitesinde görevli profesörler tarafından yürütülen bir çalışmada, genetiği değiştirilmiş katkı maddesini içeren besinlerin cinsel hormonlar üzerinde birtakım bozulmalar yarattığı ve androjenin hareketini engellediği gözlendi. Aynı ekip, yenidoğan bebeklerin göbek bağı hücrelerinde az miktarda Roundup toksini olduğunu da keşfetti. Sonuç olarak GDO’lu gıda tüketiminin insan sağlığı üzerinde az da olsa toksik bir yan etki bıraktığı ortaya çıkmıştır.
  • Viyana Üniversitesi tarafından 2008 senesinde yürütülen bir başka araştırmada, genetik yapısıyla oynanmış gıdalarla beslenen farelerin birkaç nesil sonra cinsel yeteneklerini kaybettikleri belirlenmiştir.

GDO'lu Gıdalardan Kaçınmak Mümkün mü?

Dünya üzerindeki hastalık risklerinin her geçen gün daha da artmasıyla birlikte beslenme ve diyet konusu insan sağlığı için oldukça kritik bir hâle geldi. Bununla birlikte mutfağa giren gıdaların güvenilirliği konusunda da birtakım soru işaretleri oluşmaya başladı. Ancak yine de GDO'lu gıdalardan kaçınmanın mümkün olduğu söylenebilir.

Bunu yapabilmek için öncelikle belli başlı alışkanlıkları değiştirmek ve daha az işlenmiş gıdanın yer aldığı bir beslenme düzeni oluşturmak gerekir. Ayrıca öğünlerde meyve ve sebze tüketimine ağırlık vermek ancak bunu yaparken tüketilecek meyvelerin ve sebzelerin biyogüvenlik protokolüne uygun olarak yetiştirildiğinden emin olmak da önemlidir.

GDO'lu gıdalardan kaçınmaya ve organik beslenme alışkanlığı edinmeye yardımcı olacak birtakım gıda alternatifleri mevcuttur. Bu noktada uygulanabilecek bazı yöntemler şu şekilde sıralanabilir:

  • GDO’suz yerli bakliyat ürünleri tercih etmek,
  • Balık tüketirken çiftliklerde üretilenler yerine deniz balığı tüketmek,
  • Et ürünleri satın alırken organik sertifikalı olanları tercih etmek,
  • Fabrikasyon yumurta yerine gezen tavuk yumurtası almak,
  • Paketli gıdaları satın almak yerine evde daha sağlıklı alternatifler hazırlamak.

Bir ürünün içerisinde GDO olup olmadığı kesin olarak yalnızca laboratuvar deneyleriyle anlaşılabilir. Bu deneyler genetik değişime uğramış ürünün DNA, RNA ya da protein yapısının tespit edilmesiyle gerçekleştirilir. Türkiye’de de bu analizleri gerçekleştiren Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı bazı laboratuvarlar mevcuttur.

Bir ürünün GDO içerikli olup olmadığını anlamanın en kolay yoluysa ürünlerin üzerinde GDO’suz etiketi aramaktır. Bunun yanında yine ürünlerin arkasında yer alan içindekiler kısmını okumak da ürünlerin GDO içerip içermediğini anlamının bir yoludur. İçinde soya ve mısır gibi maddeler bulunan ürünler, GDO’lu gıdaları tanımak için ipucu olabilir. Bu ürünleri mümkün olduğunda tüketmemek faydalı olabilir.

Ayrıca gezen tavuk ve fabrikasyon tavuk yumurtası ayrımını yapabilmek için yumurta paketlerinin üzerinde 0 ila 3 arasında numaralandırılmış yerler bulunur. 3 numara kafes yumurtası, 2 numara kümeste ya da kapalı ortamda özgür gezen tavuk yumurtası, 1 numara serbest dolaşan tavuk yumurtası, 0 numaraysa organik tavuk yumurtası anlamına gelir. 

Sıkça Sorulan Sorular

GDO'lu gıdaların insan sağlığına etkileri nelerdir?

Genetik yapısı değiştirilmiş gıdaların insan sağlığına hem olumlu hem olumsuz etkileri vardır. Tarımsal biyoteknolojinin kullanımı sayesinde gıda veriminde artış sağlanabilmesi mümkündür. Örneğin soyadaki doymamış yağ asidi miktarının artırılmasıyla sağlık açısından yararlı ürünler elde edilebilir. Bunun yanı sıra GDO'lu gıdalar bağışıklık sistemini antibiyotiklere direnç gösteren bir duruma sokabilir, bazı bireylerde ciddi boyutlara ulaşabilecek birtakım alerjik reaksiyonlara yol açabilir ya da kronik hastalıklara yakalanma riskini artırabilir.

GDO'lu gıdalar kansere neden olur mu?

GDO'lu gıdaların kansere neden olup olmadığı konusunda yapılan bilimsel araştırmalar devam etmektedir. Bu konuda henüz net ve kesin bulgular elde edilmemiş olsa da GDO'lu gıdaların kanser riskini artırdığına dair endişeleri destekleyen sonuçlar mevcuttur. Özellikle yapılan bazı çalışmalarda, süt ürünlerinde yer alan genetiği değiştirilmiş hormonların kanser oluşumunda rol oynama potansiyellerinin olduğu ve bazı kanser türlerinin riskini artırabileceği görülmüştür.