Tip 1 Diyabet Nedir?
Tip 1 diyabet, en yalın biçimde insüline dayalı şeker hastalığı olarak tanımlanabilir. Diyabetin bu türü, çoğunlukla çocuklarda ve ergenlik çağındaki kişilerde gelişir. Hatta 18 yaşın altındakilerde en sık görülen kronik hastalıklar arasında yer alır. Buna karşılık yetişkinlerde de Tip bir (Juvenil) diyabet belirtileri gözlemlenebilir.
Juvenil diyabet, otoimmün hastalıklar grubuna dahildir. Bilinmeyen bir nedenden dolayı harekete geçen bağışıklık sistemi, insülin salgılanmasından sorumlu pankreas beta hücrelerini tahrip eder. Söz konusu tahribatın oranı %80’e ulaşıncaya kadar hastalığın klinik belirtileri ortaya çıkmaz. Ancak bu eşik aşıldıktan sonra glukoz toleransı sürdürülemez hale gelir. Bunun sonucu olaraksa vücutta üretilemeyen insülinin dışarıdan alınması gerekir.
Tip 1 diyabet vakalarının oranı, Tip 2’ye göre daha düşük seviyededir. Bunun nedenini anlamak için şeker hastalığının iki alt türünün nasıl geliştiğine odaklanmak yeterlidir. Birinci tip diyabet, bağışıklı sisteminin verdiği tepkiye bağlı olarak ortaya çıkar. Tip 2 diyabet nedir sorusunun yanıtı ise büyük oranda obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve genetik faktörler gibi etmenlerle ilişkilidir.
Tip 1 Diyabet Neden Olur?
Tip 1 diyabetin neden geliştiği hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Şeker hastalığının alt türünün, genetik yatkınlıkla doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Aile geçmişinde bu hastalığa yakalanma öyküsü olan kişiler için viral enfeksiyonlar, stres ve travma gibi olaylar tetikleyici olabilir. Bu tür olaylar sonucunda sağlıklı bünyelerde vücudu dışarıdan gelen yabancı etkenlere karşı koruyan bağışıklık sistemi devreye girer.
İlaç kaynaklı olarak da harekete geçebilen bağışıklık sistemi, temelde normal işlevini sürdürür. Yani vücudu dışarıdan gelen yabancı etkenlere karşı korumak için gerekli reaksiyonları başlatır. Ancak fizyolojik sürecin sonunda etkilenenler, pankreas beta hücreleri olur. Söz konusu hücreler, insülin başta olmak üzere bir dizi hormonun salınımından sorumludur. Bağışıklık sisteminin devreye girmesiyle bu hücreler tahrip olmaya başlar.
Beta hücre tahribatı, belirli bir düzeye ulaşıncaya kadar fark edilmeden devam eder. Bir başka ifadeyle kritik eşiğe gelinene kadar glukoz toleransı sürer. Ancak beta hücrelerin %80’i yok olduktan sonra alınan gıdalardan enerji üretimi son bulur. Zira vücutta doğal yollarla insülin üretimi yapılamaz. Sürecin bu aşamasında ayrıca Tip 1 diyabet belirtileri net biçimde fark edilebilir hale gelir.
Tip 1 Diyabet Belirtileri
Tip 1 şeker hastalığı belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
- Aşırı susama ve açlık
- Sık idrara çıkma
- Aşırı yorgunluk ve halsizlik
- Kilo kaybı
- Bulanık görme
- Yavaş iyileşen yaralar
- Cilt enfeksiyonları
- Vajinal mantar enfeksiyonları
- Ruh halinde değişim
Şeker hastalığının bu türüne yönelik tedavi edici yöntemler zamanında uygulanmadığı takdirde diyabetik ketoasidoz (DKA) sorununa yol açabilir. DKA durumunda, kan şekeri seviyeleri yükselir. Aynı zamanda kanda biriken asit (keton) düzeyi de ciddi sağlık sorunlarına yol açacak düzeye çıkar. Diyabetik ketoasidoz belirtileri şunlardır:
- Nefeste koku oluşumu
- Mide bulantısı ve kusma
- Ciltte kuruma
- Aşırı susama hissi
- Derin nefes alma
- Bilinç kaybı
- Uyuşukluk
Gerek tip 1 diyabet gerekse bu hastalığa bağlı olarak gelişen diyabetik ketoasidoz belirtileri, kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenle birkaç belirtinin birden varlıklarını hissettirmesi beklenmeden doktor kontrolüne başvurulmasında yarar vardır.
Tip 1 Diyabetin Risk Faktörleri Nelerdir?
Tip 1 şeker hastalığının gelişimine neden olan birçok risk faktörü mevcuttur. Bu etkenlerin en önemlileri şu şekilde listelenebilir:
- Genetik Yatkınlık: Hastalık riskini artıran en önemli faktör olarak genetik yatkınlık ön plana çıkartılabilir. Ailesinde diyabet öyküsü olan kişiler için risk daha yüksek kabul edilir. Ancak böyle bir durum söz konusu olsa bile kişide Tip 1 şeker hastalığı görüleceğine dair kesin hükümde bulunmak mümkün değildir.
- Otoimmün Hastalıklar: Şeker hastalığının bu türü, otoimmün bir sağlık sorunu olarak sınıflandırılır. Bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklara yakalanan kişiler, risk seviyesi yüksek grupta yer alır.
- Viral Enfeksiyonlar: Özellikle çocukluk döneminde gelişen bazı viral enfeksiyonların diyabet riskini artırabileceği düşünülmektedir. Ancak viral enfeksiyonlar ile Tip 1 şeker hastalığı arasındaki ilişki henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
- Çevresel Faktörler: Tıpkı viral enfeksiyonlar gibi çevresel faktörlerin diyabetin bu türünün gelişimine zemin hazırlayabileceğine yönelik görüşler mevcuttur. Erken yaşta ek besinlere başlama ve D vitamini eksikliği kesinlik taşımamakla birlikte hastalık riskini artıran etkenler olarak sınıflandırılır. Belirli kimyasallara maruz kalmak gibi bağışıklık sistemi üzerinde etkili olan diğer çevresel faktörler de aynı kategoride yer alır.
- Hormonal Bozukluklar: Bazı kişilerde, insülin salınımını etkileyen hormonal bozukluklar gelişebilir. Bu gruba dahil olanlar, diğer faktörlerin etkisiyle hastalığa daha yatkın hale gelebilir. Diyabetin juvenil türüne yönelik risk seviyesini artırabilecek endokrinolojik sağlık sorunlarına örnek olarak Hashimoto tiroidi ve Addison hastalığı verilebilir.
Tip 1 Diyabet Teşhisi Nasıl Yapılır?
Juvenil diyabet teşhisi, kişinin şikayetlerinin değerlendirilmesi ile başlayıp çeşitli testlerle devam eder.
Semptomların Değerlendirilmesi:
Diyabet belirtileri gösteren kişiyi merkezine alan teşhis sürecinin ilk adımı, semptomların değerlendirilmesidir. Bunun için öncelikle kişinin şikayetleri dinlenir. Ayrıca aile öyküsü, beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıkları, yaşam tarzı gibi konularda detaylı bilgi almak için sorular sorulur.
Kan Şekeri Ölçümü:
İlk aşama tamamlandıktan sonra sürecin en önemli adımı olan kan şekeri ölçümü yapılır. Bu amaç doğrultusunda kişiden aç karnına veya rastgele bir zamanda kan örneği alınır. Açlık kan şekeri düzeyinin 126 mg/dl seviyesinin üzerinde olması durumunda diyabet tanısı düşünülebilir. Rastgele yapılan kan şekeri testi için eşikse 200 mg/dL'nin üzeridir.
Glikoz Tolerans Testi:
Kan şekerinden alınan sonuçlar, kişiye diyabet tanısı konulması için tek başına yeterli değildir. Bu nedenle glikoz tolerans testi başta olmak üzere farklı yöntemlere başvurulur. Kişiye glikoz içeren bir içecek içirildikten sonra bir süre beklenerek kan şekeri seviyeleri ölçülür. Test, hastalığın erken aşamalarda teşhis edilebilmesini mümkün kılar.
Ketondaki Artışın Değerlendirilmesi:
Diyabetin bu türüne özgü belirtiler gözlemlenen kişilerde, kandaki keton düzeylerinin artması tanıya yardımcı olabilir. Keton seviyesini ölçmeye yarayan test, kişiden idrar örneği alınarak yapılır. Test aracılığıyla idrarda orta ve yüksek seviyelerde keton tespit edilmesi durumunda kişiye diyabet tanısı konabilir.
C-peptid Testi:
Diyabet muayenesi esnasında uygulanan ölçüm yöntemlerinden bir diğeri ise C-peptit testidir. Tip 1 teşhisi konan kişilerde, C-peptit oranı oldukça düşüktür. Bir miktar kan örneği ile enzim seviyesinin tespitine olanak tanıyan test gerçekleştirilir. Kişinin sağlıklı kabul edilebilmesi için ideal değer aralığı 0, 17 ila 0, 90 nanomol litredir.
Tip 1 Diyabet Tedavisi
Juvenil diyabet tedavisi, kişiye göre belirlenir. Tanı konulduktan sonra üç farklı yöntemi merkezine alan bir tedavi planı uygulanmaya başlanır.
İnsülin İle Tip 1 Diyabet Tedavisi
İnsülin enjeksiyonu, tamamen veya yetersiz miktarda salgılanan hormonun dengesini sağlamak için en etkili yöntemdir. Enjeksiyonlar; kollar, karın, uyluk veya kalça gibi farklı bölgelere yapılır. İnsülin dozu ise kişinin kan şekeri seviyelerine, beslenme alışkanlıklarına, fiziksel aktivite düzeyine ve diğer faktörler göz önüne alınarak belirlenir.
Enjeksiyona alternatif olarak pompalı insülin tedavi de tercih edilebilir. Bu yöntemde insülin pompası adı verilen cihazlar kullanılır. Cihaz, iğne veya kateter aracılığıyla insülini deri altına sürekli olarak verir. Kullanıcılar, gerekli hallerde cihaz üzerinden ayarlama yaparak ek doz alabilir.
Kan Şekeri Takibi İle Tip 1 Diyabet Tedavisi
Kan şekeri seviyelerinin düzenli olarak izlenmesi, iki temel fayda sağlar. Bu faydaların ilki, insülin dozajının doğru miktarda ayarlanabilmesidir. Diğeri ise kan şekeri seviyelerinin ideal düzeyde kalması sonucunda daha ciddi risklerden uzaklaşılmasıdır. Kan şekeri, ölçüm cihazlarının yardımıyla takip edilir.
Karbonhidrat Sayımı İle Tip 1 Diyabet Tedavisi
Şeker hastalığının juvenil türünün tedavisinde doğru insülin dozajını belirlemek amacıyla karbonhidrat sayımı yapılır. Bu yöntemden maksimum düzeyde fayda elde edilebilmesi için diyabet eğitimi alınması yeterlidir. Eğitim sayesinde yiyeceklerdeki karbonhidrat miktarını doğru hesaplayabilmek mümkün hale gelir. Diyabet (şeker hastalığı) tedavisi eğitimi içerir ve bu eğitim aynı zamanda sağlıklı karbonhidrat kaynaklarını, doğru porsiyon miktarlarını ve diğer beslenme stratejilerini öğrenmeyi sağlar.
Tip 1 Diyabet Neye Yol Açar?
Kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz olarak yükselmesi, bir dizi ciddi sorunlara yol açabilir. Örneğin:
- Kardiyovasküler Hastalıklar: Diyabet, kalp sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Kan şekeri seviyelerinin yüksek olması, damarları hasara uğratır. Bunun sonucunda kalp krizi ve inme gibi sağlık sorunları gelişebilir.
- Nöropati: Diyabete bağlı olarak kişide sinir hasarı gerçekleşebilir. Söz konusu risk faktörü ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, ağrı, his kaybı vb. belirtilere neden olur.
- Retinopati: Kan şekeri seviyesindeki yükselmeni kontrol altına alınamaması, görme kabiliyetinin kaybolmasına yol açabilir. Retinopati isimli bu durum, retina dokusundaki kan damarlarının hasar görmesi sonucunda oluşur.
- Nefropati: Juvenil diyabet, gerekli tedavi tam ve zamanında uygulanmadığı takdirde böbreklere hasar verebilir. Nefropati sonrasında böbrek yetmezliği gibi daha ağır sorunlar ortaya çıkabilir.
- Dermatolojik Sorunlar: Yüksek kan şekeri seviyeleri sonucunda çeşitli cilt sorunları tetiklenebilir. Örneğin, ciltte enfeksiyon oluşabilir. Açılan yaralar, eskisi kadar çabuk iyileşmeyebilir. Deri tabakasında kuruluk ve kaşıntı meydana gelebilir.
Şeker hastalığının bir diğer alt türüne ilişkin pre-diyabet (gizli şeker) hastalığı nedir sorusuna yanıt bulmak için lütfen tıklayın!
Tip 1 Diyabet Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Tip 1 ve Tip 2 Diyabetin Temel Farkı Nedir?
Ağırlıklı olarak çocuklarda gözlemlenen Tip 1 diyabet, genelde otoimmün bir reaksiyon sonucunda gelişir. Kişilerin vücudunda yeteri kadar insülin üretimi gerçekleşmez. Tip 2 diyabette ise farklı nedenlerden dolayı vücudun insüline karşı direnci artar. Çoğunlukla yetişkinlerde gözlemlenen bu diyabet türü, ilaç tedavisi gibi önlemlerle sonlandırılabilir.
Tip 1 Diyabet İnsülin Kullanmayı Gerektirir mi?
Juvenil diyabet olarak da tanımlanan bu hastalık, insülin kullanımı gerektirir. Çünkü bağışıklık sisteminin verdiği reaksiyon nedeniyle bu hormonu üretmekle görevli hücreler tahrip olur. Dolayısıyla fizyolojik süreçte insülin doğal yollarla salgılanamaz.
Tip 1 Diyabet Tehlikeli mi?
Tip 1 diyabet, gerekli tedavi planı uygulanmadığı takdirde ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle tehlikeli kabul edilir.
Tip 1 Diyabet Kilo Aldırır mı?
Vücudun glukozu işleme yeteneğinin azalmasıyla karakterize hastalığın kendisi kilo alımına neden olmaz. Ancak tedavi sürecinde insülin alımına bağlı olarak kilo alımı gerçekleşebilir.
Tip 1 Diyabet Tedavi Süreci Nasıldır?
Diyabet Tip 1 tedavisi, insülin alımı yöntemiyle yapılır. Süreç dahilinde düzenli olarak kan şekeri seviyeleri ölçümlenir. Bu sayede ihtiyaca göre insülin dozu doğru biçimde ayarlanabilir.
Tip 1 Diyabetin Genetik Etkisi Olur mu?
Genetik yatkınlık, diyabetin bu türünün risk seviyesini artıran faktörler arasındadır. Ancak aile öyküsünde bu hastalık bulunan bireyler için kesin bir etkiden söz edilemez.
Tip 1 Diyabet mi Yoksa Tip 2 Diyabet mi Daha Tehlikelidir?
Diyabetin her iki türü de ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen kronik hastalıklardır. Hangisinin daha tehlikeli olduğu, birçok faktöre bağlıdır ve hastadan hastaya değişebilir.