Prostat Kanseri Nedir?
Prostat kanseri , erkek üreme sisteminde bulunan prostat bezinde hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyümesiyle oluşan malign (kötü huylu) tümörün yol açtığı bir kanser türüdür. Prostat kanseri genellikle yavaş ilerler ve erken evrelerde belirgin bir semptom göstermeyebilir. Ancak ilerleyen evrelerde idrar yaparken zorlanma, sık idrara çıkma, idrarda kan görülmesi veya boşalma sırasında ağrı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alan prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür.
Prostat kanseri, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana gelir. Kanserler, prostatın sadece bir kısmından gelişebileceği gibi birden çok kısmında da gelişebilir.
Genellikle 50 yaş üstünde görülen bu hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaratabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana gelir. Tanı ve tedavide geç kalınmış bazı hastalarda kanserli dokular prostat içinde sınırlı kalmayıp etraf dokulara yayılım gösterebilir.
Prostat Kanseri Nedenleri Nelerdir?
Prostat kanserinin gelişiminde yaş, genetik yatkınlık ve hormonal değişiklikler temel risk faktörleri arasında yer alır. Özellikle 50 yaş üstü erkeklerde daha sık görülmesi, yaşlanmaya bağlı hücresel değişimlerin hastalıkla ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Aile öyküsü, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve çevresel toksinlere maruziyet de riski artıran diğer önemli etkenlerdir.
Prostat kanseri nedenleri arasında şunlar yer alır:
- Genetik yatkınlık,
- Yaşlanma (50 yaş ve üzeri),
- Ailede prostat kanseri öyküsü,
- Hormon dengesizlikleri (özellikle yüksek testosteron seviyesi),
- Dengesiz ve yağ oranı yüksek beslenme,
- Obezite,
- Fiziksel aktivite eksikliği,
- Sigara ve alkol kullanımı,
- Çevresel toksinlere maruz kalma,
- Irksal faktörler (Afrika kökenli erkeklerde daha yaygındır).
Yaş
Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir. Hastalık 50 yaşından küçük bireylerde daha az sıklıkla görülür. Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması önerilir.
Aile Öyküsü
Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu bazı gen grupları tanımlanmıştır.
Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır.
Prostat Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişir. Prostat kanserinin izlenebilir belirtileri şunlardır:
- Özellikle geceleri sık idrar çıkma ihtiyacı
- İdrar yapmaya başlarken ya da durdururken zorlanma
- Damla damla, kesintili idrar yapmak
- Cinsel ilişki sırasında ve boşalma anında ağrı, yanma, acı hissetmek
- Cinsel ilişki sonrası boşalma miktarında azalma
- İdrarda ya da menide kan görülmesi
- Ereksiyon sırasında zorlanma
Tarama testi yaptırmayan ya da tanı almış olmasına rağmen rutin kontrollerini aksatan kişilerde prostat kanserinin tedavisi gecikmiş olur. Bu durumlarda hastalık ilerlemeye başlar.
Bu belirtiler prostat kanserinin ileri evrelerinde de izlenebilir. Prostat kanseri erken evrelerinde bu semptomları göstermeyebilir. Prostat kanserinin tanı ve tedavisinin gecikmesi, kanserin komşu organ ve dokulara yayılmasına neden olabilir. Yakın lenf düğümleri, kemikler ve komşu organlarda tutulum görülebilir. Kanserden etkilenen doku ve organlarda, bulunduğu bölgeye bağlı semptomlar gelişebilir.
Prostat Kanserinde Tanı ve Testler
Prostat kanserinin teşhis edilmesi için çeşitli test ve yöntemler kullanılmaktadır. Ancak sağlıklı erkeklerde prostat kanseri gelişme olasılığını kesin olarak gösterecek bir erken tanı yöntemi bulunmamaktadır. Prostat kanseri riskini artıran en önemli faktörler arasında yaşın ilerlemesi ve genetik yatkınlık yer almaktadır. Bu nedenle, özellikle risk altında olan bireylerde düzenli tarama testleri önerilmektedir.
Ailesinde prostat kanseri öyküsü bulunmayan erkekler için taramalara 50 yaşından sonra başlanması tavsiye edilirken, ailesel yatkınlığı olan kişilerde bu taramaların daha erken yaşlarda yapılması önerilir. Erken teşhis için uygulanan başlıca yöntemler arasında parmakla rektal muayene ve kan testi ile Prostat Spesifik Antijen (PSA) ölçümü yer almaktadır. Parmakla rektal muayene, prostat bezinde anormal büyüme veya sertleşme olup olmadığını değerlendirmek için yapılırken, PSA testi kanda prostat bezinin salgıladığı proteinin seviyesini ölçer. PSA seviyesinin yüksek olması, prostat kanseri riskini artırabileceği gibi başka prostat rahatsızlıklarına da işaret edebilir.
Bu tarama yöntemleri, prostat kanserinin erken evrelerde tespit edilmesine yardımcı olsa da her yüksek PSA seviyesi kanser varlığını göstermez. Yanlış pozitif sonuçlar olabileceği gibi bazı hastalarda kanser bulunmasına rağmen PSA seviyesi normal kalabilir. Bu nedenle, şüpheli durumlarda biyopsi gibi ek tanı yöntemlerine başvurulması gerekebilir. Tanı sürecinde kişiye özel risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve düzenli takip, kanserin erken teşhis edilmesinde büyük önem taşır.
PSA Testi ve Prostat Muayenesi
PSA testi, kandaki Prostat Spesifik Antijen (PSA) seviyesini ölçerek prostat kanserinin erken teşhis edilmesine yardımcı olur. Erken teşhis, tedavi seçeneklerinin genişlemesi ve kanserin ilerlemeden kontrol altına alınabilmesi açısından büyük önem taşır. Ancak, PSA seviyesi yalnızca kanser nedeniyle değil, benign prostat hiperplazisi (BPH), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, prostat biyopsisi, rektal muayene, idrar yolu enfeksiyonları ve sonda takılması gibi birçok nedenden dolayı da yükselebilir. Bu yüzden, PSA değerlerinin yüksek olması kanser varlığına kesin bir işaret olmadığı gibi, düşük olması da kanser riskini tamamen dışlamaz. Bu belirsizlik nedeniyle, PSA testi tek başına yeterli bir tanı yöntemi olarak kullanılmamakta; parmakla rektal muayene gibi ek tetkiklerle desteklenmektedir. Prostat muayenesi, prostat bezinde anormal bir sertlik veya büyüme olup olmadığını değerlendirmek için yapılır. Eğer bu muayeneler sonrasında prostat kanserinden şüphe duyulursa, biyopsi ve görüntüleme yöntemleri gibi ek tanısal testler gerçekleştirilir. Bu kapsamlı yaklaşım, doğru bir teşhis ve uygun tedavi planının oluşturulmasında kritik bir rol oynar.
Multiparametrik MR
Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek bir görüntüleme yöntemidir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi kimi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Bu sayede multiparametrik MR ile görüntülenmeleri mümkündür.
Bunun yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Ayrıca bu MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilir.
Prostat Biyopsisi
Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır. Prostat biyopsisi prostat kanseri teşhisi koymada ve tümörün hızlı ve agresif seyredip seyretmediğini belirlemede kullanılır.
Standart Prostat Biyopsisi
Prostat biyopsisi makat yolu ile özel bir ultrason eşliğinde, otomatik biyopsi iğneleri ile yapılır. Bu şekilde yapılan biyopsi işlemleri genelde lokal anestezi eşliğinde yapılır ve herhangi bir yatış gerektirmez.
Bu işlem esnasında ultrason kılavuzluğu, biyopsinin istenilen bölgelerden alınmasını sağlar. PSA yüksekliğinin sebebi aydınlatılamazsa, PSA yükselmeye devam ederse veya prostat biyopsisi sonucu şüpheli olursa biyopsiyi tekrar etmek gerekebilir.
MR-Ultrason Füzyon Biyopsi
Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir. Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi rastgele parça almak yerine hedef gözeterek şüpheli noktadan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli noktanın tam yeri bulunabildiği için çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilir.
Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir. Bunlardan birisi perineal bölgede deriden girilerek yapılan transperineal yöntemdir. Bu yöntem genel veya lokal anestezi ile yapılabilir.
Diğer yöntem ise rektumdan girilerek yapılan transrektal yöntemdir. Bu yöntem de lokal anesteziyle yapılabilmektedir.
Gleason Skoru Nedir?
Gleason skoru, kanser hücrelerinin çoğalma ve yayılım hızını belirten bir terimdir. Gleason skorlaması, kanserin agresifliğini saptamak için kullanılır. Gleason skoru, kanser evresiyle aynı şey değildir. Prostat kanserinde evreleme, kanserin mevcut durumunun tespiti için yapılırken Gleason skoru ise kanserin yayılma hızının belirlenmesinde kullanılır. Yani prostat kanserinde Gleason skoru, hastalığın seyir hızıyla ilgili bilgi sağlar.
Prostat kanserinde evreleme TNM tekniğiyle yapılır. T harfi tümörü temsil ederken, N harfi lenf nodülünü ve M harfi uzak metastazları temsil eder. Kanserin mevcut durumu, ne kadar alanı etkilediği TNM evrelemesiyle belirlenirken, kanserin bu aşamadan sonra ne hızla ilerleyeceği Gleason skoruyla saptanır.
Yüksek Gleason skoru, kanser hücrelerinin yayılma hızının yüksek olduğunu ifade eder. Düşük Gleason skoru ise benzer şekilde düşük kanser yayılma hızını gösterir. Puanlar 1'den 5'e kadar agresifliği temsil eder. Genellikle 1 ve 2 Gleason derecesi görülmez; 3, 4, 5 dereceleri kullanılır. Gleason skoru, biyopsi materyalinde en sık saptanan iki hücresel paternin agresifliklerinin toplanmasıyla elde edilir. Gleason skorunun toplamda 6 olması görece düşük seyir ve yayılma hızını belirtirken bu skorun toplamının 10 olması yüksek seyir ve yayılma hızını gösterir. Yüksek Gleason skorları yüksek riskli tümörler olarak adlandırılır.
Gleason skoruna benzer şekilde ISUP sınıflandırması da kullanılabilir. Bu sınıflandırmada, 1'den 5'e kadar puanlama yapılır. 5, en hızlı seyreden agresif prostat kanserleri için kullanılırken 1 en düşük hızda seyreden prostat kanserleri için kullanılır. Gleason skorunun düşüklüğü ya da yüksekliği, hekim tarafından prostat kanserinin evresiyle birlikte değerlendirilir.
Prostat Kanseri Evreleri
Her kanser türünde olduğu gibi, prostat kanserinde de teşhis sonrası tedavinin belirlenebilmesi için kanser evrelemesi yapılır. Prostat kanserinin evrelemesi TNM tekniğiyle yapılmaktadır.
TNM tekniği, İngilizce bir kısaltmadan meydana gelir. Açılımı şu şekildedir:
- T- Tümör (Tumor) : Tümörün boyutu ve yerini ifade eder.
- N- Lenf Nodülü (Node) : Kanserli hücrelerin lenf düğümlerine ve lenf sistemine yayılımını ifade eder.
- M- Uzak Metastaz (Metastasis) : Kanserli hücrelerin uzak organ ve dokulara yayılımını ifade eder.
Prostat kanserinin evresini saptamak, uygun tedavinin uygulanması ve hastalığın seyrini takip etmek açısından çok önemlidir.
Evre 1
Prostat kanserinin erken evresi sayılan bu evrede, tümör prostatla sınırlıdır. Tümör, rektal muayene ile hissedilemeyecek derecede küçük olabileceği gibi prostat bezinin sadece sağ veya sol tarafında olabilecek şekilde muayenede veya görüntülemede sağlanmış olabilir. Lenf nodlarına sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılımı yoktur. Prostat kanserinin birinci evresinde PSA değeri yüksekliği bulunmayabilir.
Evre 2
Prostat kanserinin ikinci evresinde tümör, prostat dokusu içinde ilerlemiş olsa da hâlâ prostatın dışına çıkmamıştır. Bu evrede, tümör rektal muayene veya manyetik rezonans (MR) gibi görüntüleme yöntemleriyle tespit edilebilir. Ancak lenf düğümlerine sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılım (metastaz) söz konusu değildir. Evre 2 prostat kanseri, tümörün agresifliğine ve yayılım potansiyeline göre Gleason skoru dikkate alınarak üç alt başlıkta sınıflandırılır:
- Evre 2A : PSA değeri 10 ile 19 arasındadır. Gleason skoru en fazla 6’dır. Bu evrede kanser, genellikle yavaş seyirlidir ve tedavi seçenekleri arasında aktif izlem veya cerrahi müdahale yer alabilir.
- Evre 2B : PSA değeri 20’nin altında kalır. Gleason skoru 3+4=7 olarak belirlenmiştir. Gleason skorundaki bu dağılım, kanser hücrelerinin bir kısmının daha agresif olduğunu gösterir. Tedavi genellikle cerrahi müdahale, radyoterapi veya hormon tedavisini içerir.
- Evre 2C : PSA değeri 20’nin altında kalır. Gleason skoru 4+3=7 veya 8’dir. Gleason skorundaki yüksek değer, kanserin daha saldırgan bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Bu evrede tedavi, agresif tedavi protokollerini içerir ve genellikle cerrahi ile radyoterapi birlikte uygulanır.
Evre 3
Üçüncü evrede tümör prostat kapsülünün ötesine ve seminal vezikül (sperm kesesi) gibi dokulara yayılmış olabilir. Lenf nodlarına sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılımı yoktur. Ancak PSA değerinde ve Gleason skorunda yükselme başlamıştır. Bu da tümörlü dokuların yayılım hızının arttığını gösterir. Prostat kanserinin 3. Evresi kendi içinde 3 kısımda değerlendirilir.
- Evre 3A : Kanser prostatın içinde kalmıştır ve başka dokulara yayılmamıştır. PSA değeri 20’nin üzerindedir. Gleason skoru 8 veya daha yüksektir. Bu aşamada kanser daha agresif hale gelmiştir ve tedavi seçenekleri arasında cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavisi bulunur.
- Evre 3B : Kanser, prostatın dışına yayılmaya başlamıştır ancak lenf nodlarında tutulum görülmez. PSA değeri bu evrede dikkate alınmaz. Gleason skoru 8 ve üzerindedir. Bu yayılma nedeniyle tedavi planında hormon terapisi ve radyoterapi gibi daha kapsamlı yöntemler kullanılır.
- Evre 3C : Kanser prostat dışındaki dokulara yayılmıştır ancak lenf nodu tutulumu hâlâ yoktur. Gleason skoru 9 veya 10’dur. Bu yüksek Gleason skoru, kanserin oldukça agresif ve hızlı yayılma eğiliminde olduğunu gösterir. Tedavi genellikle agresif kombinasyon tedavilerini içerir.
Evre 4
Prostat kanserinin 4. Evresinde, tümör prostatın dışındaki dokulara, lenf düğümlerine ve uzak organlara yayılım göstermiş olabilir. Prostat kanserinin ilerlemiş son evresi olan dördüncü evre kendi arasında iki kategoriye ayrılır.
- Evre 4A : Kanser, prostatın çevresindeki yakın lenf düğümlerine yayılmıştır. Ayrıca prostat çevresindeki dokulara da yayılım gösterebilir. Bu evrede tedavi genellikle hormon tedavisi, radyoterapi ve gerekirse cerrahi müdahaleyi içerir.
- Evre 4B : Kanser, uzak organlara metastaz yapmıştır. Metastaz, uzak lenf düğümleri, kemikler veya diğer organlarda kanser tutulumu olarak görülebilir. Bu evrede tedavi amacı, kanseri kontrol altına almak ve yaşam kalitesini artırmaktır; hormon terapisi, kemoterapi ve bağışıklık tedavisi sık kullanılan yöntemler arasındadır.
Prostat Kanseri Tedavisi
Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır.
Prostat kanseri tedavileri arasında şunlar yer alır:
- Aktif gözlem,
- Ameliyat,
- Radyasyon terapisi,
- Hormon terapisi,
- Kemoterapi,
- Bağışıklı tedavisi,
- Bifosfonat terapisi.
Tedavi Yöntemleri
Prostat kanseri tedavisinde çeşitli yöntemler hastalığın evresine, hastanın genel sağlık durumuna ve kanserin yayılma derecesine göre tercih edilir. Tedavi seçenekleri arasında aktif gözlem, cerrahi müdahaleler ve ilaç tedavileri gibi birçok alternatif yer alır. Her tedavi yöntemi, hastaya özgü bir plan çerçevesinde belirlenir.
Aktif İzlem
Birinci evrede yavaş ilerleyen prostat kanseri bu aşamada bazen hiç belirti vermez ya da çeşitli şikayetlere yol açmaz. Doktorunuz bu evrede PSA değeri, rektal muayene ve ultrason gibi yöntemlerle kanserin ilerleme durumunu takip eder. Aynı zamanda tümörün yayılma riski (skorlama) değerlendirilir.
Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.
Hormon Terapisi
Prostat dokusu erkeklik hormonu testosterona duyarlı bir organ olduğundan, hastalığın bu safhasında testosteron etkisini engelleyen ilaçlar (anti-androjen) kullanılır. Bu tedaviye hormonoterapi (hormon terapisi) denir. Hormon terapisi, kanser hücrelerinin büyümesini tetikleyen testosteron seviyesini baskılamayı hedefler.
Radyasyon Terapisi
Radyasyon terapisi ise tümör hücrelerini yok etmek amacıyla yüksek enerjili ışınların kullanıldığı bir yöntemdir ve bazen cerrahiye alternatif olarak uygulanır.
Kemoterapi
Kemoterapi ise kanser hücrelerini ilaçlarla yok etmeyi amaçlar ve daha ileri evrelerde tercih edilir. Bağışıklık tedavisi, hastanın bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücrelerine karşı etkili olmayı hedefler.
Bifosfonat Terapisi
Bifosfonat terapisi ise özellikle kanserin kemiklere yayıldığı durumlarda kullanılır ve kemik erimesini önlemeye yardımcı olur.
Ameliyatlar
Ameliyat, genellikle prostatın cerrahi olarak tamamen çıkarılmasını (prostatektomi) içerir ve kanserin yayılma riskinin yüksek olduğu durumlarda tercih edilir.
Radikal Prostatektomi
Yayılım göstermeyen prostat kanserinin tedavisinde, cerrahi olarak prostatın çıkarılmasıdır. Bu cerrahiye radikal prostatektomi ameliyatı denir. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren düşük dereceli tümöre sahip hastaların 10 yıllık hastalara kıyasla hayatta kalma oranları %90’ın üzerindedir.
Açık Prostatektomi
Açık prostatektomi cerrahisi, robotik prostatektomi daha yaygın hale geldiği için geçmişe göre daha az sıklıkla yapılmaktadır. Bu yöntem radikal retropubik prostatektomi ve radikal perineal prostatektomi olmak üzere iki farklı şekilde uygulanır. Operasyon sırasında cerrah alt karın bölgesinde göbek deliğinden aşağıya doğru kasık kemiğine kadar bir kesi yapar. Genel veya epidural anestezi ile sedasyon uygulanır. Prostat alındıktan sonra mesaneyi boşaltmaya yardımcı olmak için cinsel organa bir kateter (ince esnek tüp) yerleştirilir.
Robotik Prostatektomi
Robotik yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi veya robot yardımlı prostatektomi olarak da bilinen bu yaklaşım en çok uygulanan yöntemlerden biridir. Cerrahi operasyon bir robotik sistem yardımıyla gerçekleştirilir. Cerrah, ameliyathanedeki kontrol panelinin başında oturur ve robotik kolları hareket ettirerek genellikle hastanın karnındaki bir kaç küçük kesiden ameliyat yapar. Robotik prostatektomi uygulamalarında hasta, ameliyat sırasında daha az kan kaybı yaşamasının yanı sıra daha az acı hissi yaşar ve ameliyat sonrası hastanede daha az süre kalır.
Laporoskopik Radikal Prostatektomi
Laparoskopik radikal prostatektomi (LRP), prostat kanserinin cerrahi tedavisinde kullanılan yöntemlerden biridir ve da Vinci isimli robot yardımıyla üç boyutlu görüntü altında yapılır. Bu yöntemde cerrah, karın bölgesine birkaç küçük kesi açar ve bu kesilerden uzun aletler kullanarak prostatı çıkarır. Cerrah, aletlerin saplarını doğrudan tutarak, aletleri karın içinde hassas bir şekilde yönlendirir. LRP, cerrahın el becerisi ve deneyimine büyük ölçüde bağlıdır ve işlemin hassasiyeti için dikkatli bir çalışma gerektirir.
Medikal Cihazlar
Nanoknife
Nanoknife yöntemi, klinik olarak anlamsız tümör denilen küçük hacimli düşük riskli prostat kanserlerinin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bazı karaciğer ve pankreas tümörlerinde de uygulanan bu yöntem, prostat kanserinin tedavisinde de güvenle uygulanmaktadır.
Nanoknife yönteminde 3-4 tane özel elektrot, ultrason yardımı ile prostatta bulunan tümörün çevresine yerleştirilir ve bu elektrotlara sırayla çok yüksek dozda kısa süreli elektrik akımı verilir. Bu bölgede elektromanyetik bir alan oluşur ve hücre duvarı geçirgenliği kalıcı olarak artar. Bu şekilde tümör hücreleri canlılıklarını kaybederler. Bu yöntem dokularda ısı değişikliğine sebep olmadığı için sinirlere ve üretraya (mesaneden dışarıya açılan ve prostatın da içinden geçen tüp şeklindeki yapı) yakın tümörlere de uygulanabilir.
Thulium Fiber Lazer
Thulium Fiber Lazer cihazı, prostatın iyi huylu büyümesi (benign prostat hiperplazisi) tedavisinde kullanılan yöntemlerden biridir. Prostat bezi büyüyerek idrar yolunu daralttığında, hastanın rahat idrar yapabilmesini sağlamak için bu büyümüş dokunun çıkarılması gerekir. Thulium Lazer ile gerçekleştirilen enükleasyon işlemi, tıkanıklığa neden olan prostat adenomunu tam olarak çıkarmayı amaçlar. Lazer enerjisi, dokuyu hassas bir şekilde ayırarak kanamayı minimuma indirir. Çıkarılan doku mesaneye itildikten sonra morsellatör adı verilen bir cihazla küçük parçalara ayrılarak vakumla dışarı alınır. Bu yöntem, hızlı iyileşme süreci ve uzun vadeli etkili sonuçları sayesinde sıkça tercih edilmektedir.
da Vinci
Robotik cerrahi, da Vinci adı verilen bir robotun hasta üzerine uygun şekilde yerleştirilmesi ve bu robotun kollarının, cerrah tarafından, konsol adı verilen kontrol ünitesinden yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen bir ameliyat şeklidir. Genel ilkeleri laparoskopik cerrahiye benzemektedir.
Robotik cerrahide kullanılan ameliyat kollarının ince yapısı, hareket kabiliyeti, titreşim engelleyici çalışma prensibi ve robotik sistemin gelişmiş görüntü sistemleri sayesinde prostat ameliyatı sırasında prostata yakın yapılar daha rahat korunabilir. Böylece ameliyat sırasında komplikasyon ihtimali azaltılır, daha az kan kaybı yaşanır ve ameliyat süresi kısalır.
Ameliyat sonrası ağrıda azalma, iyileşme süresinin kısalması, ilerleyen dönemde cinsel fonksiyonların kaybı ve sürekli idrar kaçırma gibi sosyal yaşantıyı büyük ölçüde etkileyen sağlık problemlerinin azalması gözlemlenir.
Sıkça Sorulan Sorular
Prostat Kanserinin Ameliyat Dışında Tedavi Şekli Mümkün Müdür?
Prostat kanserinin tedavisi ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi şeklinde düzenlenebilmektedir. Hastanın içinde bulunduğu şartlar ve genel durumu göz önüne alınarak tedavi şekli belirlenir.
Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir?
Günümüzde prostat kanseri tarama testlerinin kullanımının artmasıyla erken evrede saptanabilmektedir. Çevreye yayılmamış erken evredeki (lokal) prostat kanserinde en sık kullanılan tedavi cerrahi tedavidir. Gereği halinde hormon terapisi veya radyoterapi ile kombine edilebilmektedir.
Robotik Cerrahi ile Prostat Kanseri Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?
Prostat dokusunun bulunduğu anatomik yerleşim, ereksiyonu ve idrar tutmayı sağlayan yapılara çok yakındır. Bu sebeple prostat cerrahisinin en önemli komplikasyonları ameliyat sonrası ereksiyon kaybı ve idrar tutamama (inkontinans)’dır.
Prostat Tedavisinde Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?
Prostat tedavisinde radyoterapinin yan etkileri genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde ortaya çıkar ve doz arttıkça başlar. Bu yan etkiler, her zaman ortaya çıkmamakla birlikte kişilere göre de değişiklik gösterebilir.