Uyku bağışıklık sisteminin temel taşlarından biri
Uyku; memeliler, kuşlar, sürüngenler, karada ve suda yaşayan hayvanlar, bazı balıklar, böcekler (farklı bir şekilde) ve yuvarlak solucanların bir ihtiyacıdır. İnsanlar gibi gündüz hareketli olan canlıların vücut saati, gece uyumayı sağlarken, gece hareketlenen kemirgenler de gündüz uyumayı sağlar. Uyku süreleri de yenidoğan bir bebek, erişkin ve yaşlılarda farklıdır.
Uyku evrelerden oluşur
Bilim insanları 1950’lerden önce, kişinin bedeninin uykuda ‘çalışmayı durdurduğunu’, yani ‘pasif’ bir duruma geçtiğini düşünüyordu. Yapılan araştırmalar, uykunun sanıldığından daha karmaşık bir yapısı olduğunu göstermiştir. Uyku kabaca, hızlı göz hareketleri olan ve olmayan şeklinde iki döneme ayrılır. Hızlı göz hareketlerinin olmadığı dönem; uykunun 1’inci, 2’nci ve 3’üncü evrelerini kapsar. Bunların ardından hızlı göz hareketlerinin olduğu dönem takip eder. Ortalama 90-110 dakika süren ve hızlı göz hareketlerinin olmadığı ve olduğu birer döngü, ‘uyku döngüsü’nü oluşturur. Bunun bitiminde yeni uyku döngüsü başlar.
Uyku nedir?
Uyku, beyin ve vücutta doğal olarak gerçekleşen, değişen bilinç durumu, dışarıdan verilen uyarana azalmış yanıt ve istemli hareketlerin olmayışı ile karakterize bir durumdur. Uyku, beyin dalgaları [elektroensefalografi (EEG)], kas-sinir uyarımları [elektromiyografi (EMG)] veya solunum hızının, iki veya daha fazlasının karşılıkları gösterilerek tanımlanabilir.
Uyku anne karnında başlar
Uyku, bebeğin anne karnındaki döneminden itibaren gelişim açısından önemli bir yere sahiptir. Gebelik boyunca ve yenidoğan döneminde bebek, günün yüzde 90-95’ini uykuya benzer (daha çok uykunun hızlı göz hareketleri olan dönemine benzer) bir durumda geçirir. Hızlı göz hareketlerinin olduğu dönem, gelişmekte olan bebek beyninde fiber optik kablo ağının geliştiği dönem olarak düşünülebilir.
Uykunun faydaları
Uykunun sinir sistemini etkileyen pek çok özelliği vardır. Tek gece uykusuz kalmak bile ruh halini ve bilişsel fonksiyonları (dünyayı anlayabilmek ve onunla ilişki kurabilmek için ihtiyaç duyduğumuz temel bilişsel fonksiyonlar; bellek, dil, görsel fonksiyonlar ile dikkat, planlama, programlama, düzenleme gibi yürütücü işlevlerdir) olumsuz etkiler. Uyku, fizyolojik denge ve toparlanmayı da sağlar. Uyku, beyin ve vücut için daima hizmet eder. Faydaları şöyle sıralanabilir:
- Anıların depolanması
- Yeni bilgi öğrenmeye beynin hazır hale gelmesi
- Hormonların düzenlenmesini
- Kan basıncı ve nabız değerlerinde düşüş yaparak kalp ve dolaşım sistemindeki yüklenmeyi azaltması
- Bağışıklık sistemin desteklenmesi
Bağışıklık sistemi nedir ve nasıl oluşur?
Vücudun yabancı bir molekülle (çoğunlukla virüs, bakteri gibi organizmalar) karşılaşması sonrasında vücudu buna karşı koruyan ve kişiyi sağlıklı tutan sisteme bağışıklık sistemi denir. Vücutta pek çok organ ve hücre birlikte çalışarak bu savunmayı sağlar. En önemli bileşenlerinden biri lökosit yani beyaz kan hücreleridir. Beyaz kan hücrelerinin alt tipleri, fagosit ve lenfositlerdir. Fagositlerin, vücudu istila etmeye çalışan organizmayı çiğneyip yok etme görevi bulunur. Nötrofiller de bakterilere karşı savaşan bir fagosit türüdür. Lenfositler ise vücudun bu organizmayla bir daha karşılaşınca onu tanıyıp daha kolay savaşarak onu yok etmesini sağlar.
Lenfositler bağışıklığı şöyle savunur
Lenfositlerin T ve B olmak üzere iki tipi bulunur. Lenfositler kemik iliğinde yapılır ve burada kalmaya devam eder. Burada olgunlaşırsa B lenfosit adını alır. Timus bezine gidip orada olgunlaşırsa T lenfositleri oluşturur. B lenfositler, askeriyedeki istihbarat birimleri gibi görev yaparak hedefleri bulur ve enfeksiyon durumunda savunma yapacak birimlerin o hedeflere kilitlenmesini ve onları yok etmesini sağlar. T hücreler ise vücuda zarar vermeye çalışan istilacılarla savaşan askerlere benzer. B lenfositler yabancı maddelerin yüzeyindeki ‘antijen’ denilen maddeleri tanıyan ‘antikor’lar salgılar. Bunlar, vücuda aynı organizma yeniden girerse onun savunma sistemi tarafınca tanınmasını sağlar. Bunların yok edilmesi için T hücreleri göreve çağırır.
Bağışıklık sisteminin bu düzenine yardımcı olan en önemli etmenlerden biri uykudur.
Uyku enfeksiyondan korur
Merkezi sinir sistemi, uyku ve bağışıklık sistemi arasında birbirlerini etkileyen bir ilişki vardır. Bu ilişkinin bilinmesi, ateşli dönemin değişik evrelerindeki komaya yakın şuur kaybı ve yorgunluğundan ilk kez bahseden Aristotle’a (MÖ: 384–322) dek uzanır. Élie Metchnikoff ise 1800’lerin sonuna doğru bakterilerin iltihabi reaksiyonu tetikleyen maddeler salgıladığını bulmuştur. Kuniomi Ishimori, 1909’da bu maddelerin uykunun düzenlenmesinde rolü olduğunu öne sürmüştür. James Krueger, 1970’lerde ‘uyku getiren faktör S’yi, 1980’lerde IL-1 isimli maddenin yavaş dalga uykusunu başlattığını göstermiştir. Daha sonra enfeksiyon sırasında artan uyku halinin, iyileşme sürecini hızlandırdığı, dolayısıyla enfeksiyon sırasında uykunun kişi için koruyucu olduğu gösterilmiştir. Zira enfeksiyon sırasında enerji ihtiyacı da artar. Uykunun bir fonksiyonunun da bağışıklık sistemini desteklemesi olduğu kabul edilir.
Uyku bu eksende ilerler
Uyku, ‘Hipotalamus-Pituiter-Adrenal (HPA) Ekseni’ ve ‘Sempatik Sinir Sistemi’ üzerindeki etkileri ile bağışıklık sistemini etkiler. Gecenin erken saatlerinde, 24 saatlik HPA ekseninin aktivitesi (minimum kortizol seviyesi ve artan antiviral yanıt) minimum düzeydedir. İlerleyen saatlerde hızlı göz hareketleri safhası ile HPA ekseni aktivitesinde artış meydana gelir. Bu aktivite maksimum noktaya ulaştığında, sabah uyanma gerçekleşir.
Uyku normal değilse bağışıklık düşer
Uyku bozukluğunda ise HPA ekseninde tekrarlayıcı veya devamlı aktivasyon görülür. HPA ekseni sürekli aktive olursa inflamasyon (iltihap) artışına zemin hazırlanmış olur. Bağışıklık sistemi hücreleri de ortamda artan kortizole direnç gösterir hale gelir.
Adı ‘sempatik’ ama…
Uykunun başlaması ile sempatik sinir sistemi aktivitesinde düşüş olur, inflamasyon yanıtı baskılanır ve virüslere karşı vücudun bağışıklık yanıtı artar. Uykusuzluk söz konusu olduğundaysa sempatik sinir sisteminde düşüşün aksine artış görülür. Sempatik sinir sisteminin aktivitesinin arttığı durumlarda, yukarıdaki olumlu durumların tam tersi gerçekleşir. Ayrıca doğal öldürücü T hücreleri, NEU(nötrofil) ve monosit gibi bağışıklık sisteminin bazı hücrelerinin vücuttaki dağılımı da değişir.
Uyku ve inflamasyon ilişkisi
Hayvan ve insanlarda yapılan uyku çalışmalarıyla, önemli tespitler yapılmıştır. Örneğin, gece uykusunun IL-6 denilen maddenin seviyesini arttırdığı, bunun da monosit denilen bir kan hücresinden TNF denilen maddeyi salgılattığı, uykusuzluk durumunda hem IL-6 hem de TNF maddesinin azaldığı gösterilmiştir. Uykunun değişik evrelerinde inflamatuar madde aktivitesinin de farklılık gösterdiği saptanmıştır. Uyku, azalmış metabolik ihtiyacın olduğu bir dönemdir. Gecenin ilerleyen saatlerindeki uykunun arttırdığı inflamatuar aktivite, kişiyi olası yaralanma ve takiben gelişebilecek inflamasyonun olabileceği ‘ertesi güne’ hazırlar.
Uyku bozukluğu bu hastalıklara götürebilir
Uykuda hücresel düzeyde bir tehdit oluştuğunda, uyku süresi uzar ve savunma sistemi güçlendirilir. Merkezi sinir sistemi tarafınca algılanan bu tehdit, günlerce, haftalarca veya daha da uzun sürerse uyku bozulur. Bu da iltihabi reaksiyonda değişime neden olur. Bu reaksiyonun belirteçleri gece değil, gündüz artar ve gün boyunca devam eder. Araştırmalarda uzun süren inflamasyonun depresyon, bazı kanserler, kardiyovasküler hastalıklar ve Alzheimer hastalığı gibi bunama süreçlerinde önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Uyku bozukluğunun, inflamasyon üzerindeki etkisi cinsiyet, yaş, vücut kitle indeksi ve fiziki aktivite gibi faktörlere göre değişebilir.
Aşı yapıldığı gece uykusuz kalmayın
Gece uykusu sırasında, antijen sunan hücreler ve T hücreler dolaşımdan lenf düğümlerine geçer. Uyku sırasında bağışıklık sistemi savunmada bekler. Bazı çalışmalarda aşının (grip, hepatit A ve B, menenjit C aşıları) yapıldığı günün gecesinde uykusuz kalmanın, aşıya karşı antikor yanıtı oluşmasını azaltabileceği ve bunun etkilerinin 1 yıla kadar uzayabileceği gösterilmiştir.
Az uyku enfeksiyon riskini artırır
Gece 5 ve 6 saatten az uyumanın sırasıyla zatürre ve soğuk algınlığı riskini arttırdığı saptanmıştır. Sürekli gece 5 saatten az uyuduğunu bildiren 23 bin erişkinle yapılan bir çalışmada, son 30 gün içindeki soğuk algınlığı veya enfeksiyon olasılığının arttığı bildirilmiştir. Tek bir çalışma, gece 9 saatten fazla uykunun da zatürre riskini arttırdığını göstermiştir. Ancak bu konuda hala aydınlatılması gereken bazı noktalar vardır.
Enfeksiyon uykuyu böyle etkiler
Bir araştırmada, virüslerin neden oldukları soğuk algınlığının şiddetini arttırarak uyku bozduğu bilgisi yer alır. Bakterilerde ise hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku süresinde önce artış, ardından azalma görülür. Bu iki yanıt, bakteriyle karşılaşmanın şekli ve süresine bağlanır. Bakterinin iltihabi reaksiyon yaratmayan parçalarıyla vücuda girişinin, uyku üzerindeki etkisi ile virüslerin uyku üzerindeki etkisi benzerdir. Sirke sineği olarak bilinen Drosophilar ile yapılan ve 2019’da yayınlanan bir çalışmada, Japonca uyku anlamına gelen ‘nemuri’ adı verilen, uyku ile bağışıklık sisteminin fonksiyonlarını ilintilendiren bir gen bulunmuştur. Batı ülkelerinde toplumları etkileyen pek çok hastalık inflamasyon temelinde oluşur. Uyku bozuklukları, artan yaşla ortaya çıkan hastalıklar için risk taşır. Dolayısıyla uyku bozuklukları, halk sağlığı sorunu haline gelmiştir.
Kadınlarda inflamasyon riski daha fazla
Kadınlarda uyku bozukluğu şikayeti erkeklerden daha fazladır. Bu da kadınların daha fazla inflamasyon ile karşı karşıya olması sonucunu doğurur. Tanı almış kalp hastalarında sadece kadınlarda uyku kalitesinin düşmesi, inflamasyon artışı ile ilintili bulunmuştur. Etnik farklılıkların incelendiği çalışmalarda Afro-Amerikanların daha riskli olduğu saptanmıştır.
Yaşlanma nedir?
Peki yaşlanmanın uyku üzerindeki etkileri nelerdir? Yaşlanma, hastalıklara yatkınlığı artıran fizyolojik ve moleküler evrensel değişikliklerin tümüdür. Biyolojik yaşlanma, ruhsal yaşlanma, kronolojik yaşlanma, sosyal yaşlanma, patolojik yaşlanma ve ekonomik yaşlanmanın karşılıklı etkileşimi sonucu yaşlanma ortaya çıkar. Yaşlanmanın değerlendirilmesinde bütün bu yaşlanma değişikliklerinin birlikte ele alınması gerekir.
Biyolojik yaşlanma: Vücudun hem yapısında hem organ ve sistemlerin çalışmasında görülen değişikliklerdir (derideki kırışıklıklar, işitme ve görme kayıpları.)
Ruhsal yaşlanma: Bireyin davranışları ve uyum yeteneğinde yaşa bağlı olarak değişiklik görülmesidir.
Kronolojik yaşlanma: Bireyin doğum tarihine göre bireyin sahip olduğu yaşıdır.
Sosyal yaşlanma: Yaşın ilerlemesiyle, bireyin toplumdaki rolünün değişmesi, yaşamdan doyum sağlayamamasıdır.
Patolojik yaşlanma: Kültürel veya çevresel alışkanlığa bağlı olarak vücudun organ sistemlerinde bozukluk ortaya çıkmasıdır (aşırı veya yetersiz beslenme.)
Ekonomik yaşlanma: Parasal koşulların değişmesinin sonucu yaşlı kişinin yaşam biçiminin değişmesi, maddi olanakların azalmasıdır.
Uykunun yaşlanma üzerindeki etkileri
Son 30 yılda yapılan çalışmalara göre, yaşlanma ile vücudun biyolojik saatinde bozulma meydana gelir. Bunlar, nörodejenerasyon, obezite ve tip 2 diyabet gelişimi ile ilintili bulunmuştur. Uyku bozuklukları, yaşla ilintili hastalıklara yakalanan yeni hasta sayısı ile bu hastalıklara bağlı ölüm sayısını etkiler. Bir gecelik kısmi uykusuzluk bile hücresel düzeyde yaşlanmaya neden olan genlerde farklılaşmaya, telomer (DNA sarmalında kromozomları koruyan parçalar) uzunluğunda kısalmaya ve DNA’da ‘epigenetik metilasyon’ denilen bir çeşit kimyasal değişime neden olur. Bir araştırmada, gecede 5 saat ve daha az veya 7 saatten fazla uyuyan yaşlıların bilişsel fonksiyonlarının, gecede 7 saat uyuyanlardan daha kötü olduğu gösterilmiştir.
Uyku bozukluğu depresyonu tetikler
Uyku bozukluğu, depresyonu olan kişilerdeki en sık şikayetlerden biridir. Uyku bozukluğunun varlığı, depresyonun tekrar etme olasılığını gösterir. Dolayısıyla bu olguların tedavisinde dikkatli olunmalıdır. Psikolojik stres varlığındaysa uyku bozukluğunun olması depresyon gelişme riskini gösterir. Bu durumda tanı hemen koyulup tedaviye başlanmalıdır. Altta yatan iltihabi bir hastalığı olan kişide (bağ dokusu hastalığı gibi) iltihabi reaksiyonun neden olduğu uyku bozukluğu, depresyon gelişimini artırır. Depresyonun tıbbi tedavisinin yanı sıra beden ve ruh sağlığını hedefleyen meditasyon, Tai Chi gibi stratejiler uykusuzluğun tedavisinde önerilir.