Her 8 kanıdan biri meme kanseri riskiyle yaşıyor
Kadın kanserinin en sık görülen türlerinden biri olan meme kanseri, kadınlarda görülen kanserlerin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor. Meme kanserinin görülme sıklığı giderek artıyor. Güzel haber ise tarama programlarının çoğalması ve erken teşhis sayısının artması ile can kaybı giderek azalıyor.
İstatistiklere göre dünyada her yıl 1.7 milyon kadın meme kanseriyle tanışıyor! Ülkemizdeki rakamlar da dünya ile paralel ilerliyor. Bu artış nedeniyle çevremizdeki her 8 kadından biri meme kanseri riskiyle yaşıyor. Bununla birlikte toplumda meme, kadın olmanın da sembollerinden biri olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla meme kanseri kadının yaşamıyla birlikte, kadınlık kimliğini de tehdit ediyor. Günümüzde meme kanserinin tedavisindeki yeni yaklaşımlar ve erken tanı bu kaygıları önemli oranda ortadan kaldırıyor. Zira erken tanı, meme kanseri sıklığının artmasına karşın yaşam kayıplarının önüne geçiyor. Aynı zamanda, hastalıksız kaliteli bir yaşam sağlayarak, kadının toplum içerisindeki sosyal yaşamını ve kimliğini koruyabilmek açısından da çok büyük önem taşıyor. Bu nedenle meme kanserine yönelik alınabilecek en önemli önlem ve temel hedef kadınları meme sağlığı konusunda eğitip, farkındalık yaratmak.
Meme kanseri belirtileri
Erken tanıyla meme kanserlerinde yüzde 90’lara varan oranlarda iyileşme sağlanabiliyor. Bu noktada kanserin erken belirtilerinin atlanmaması önem taşıyor. Memede ele gelen kitle (şişlik) kanserin en önemli belirtisi… Meme başından kanlı akıntı, meme başında kaşıntılı bir lezyonun bulunması, meme cildinde veya meme başında çekinti de kanserin diğer belirtileri arasında yer alıyor. Ayrıca, koltuk altında şişlik, memede ödem ya da yaranın bulunması ise rahatsızlığın ilerlediğine işaret ediyor.
Bu noktada kadının kendine çok büyük görev düşüyor. Hiçbir meme yakınması olmayan kadınlara, 20-40 yaş arasında düzenli olarak kendi kendini muayene ve yıllık hekim kontrolleri gerekiyor. 40 yaşından sonra ise elle muayeneye, düzenli hekim kontrollerinin yanına yıllık mamografi ekleniyor. Risk grubunda yer alan kadınların ise hekime başvurarak uygun takip periyodlarını belirlemesi önem taşıyor.
Birinci derece yakınlarınızda meme kanseri varsa…
Diğer kanser türlerinde olduğu gibi meme kanseri için de bazı risk faktörleri bulunuyor. Bunun başında da elbette kadın olmak geliyor. Çünkü her yüz kadın meme kanserine karşılık bir erkek meme kanseri görülüyor. Bununla birlikte, ailesinde ve özellikle birinci derece yakınlarında meme kanseri öyküsünün olması, çocuk doğurmamış olmak veya 30 yaşın üzerinde doğum yapmış olmak, erken adet görmek, geç adetten kesilmek, adet sonrası uzun süren hormon tedavisi görmek ve kilolu olmak da diğer risk faktörleri arasında yer alıyor. Özellikle BRCA 1 ve BRCA 2 gen mutasyonu bulunan kadınlarda risk oldukça artıyor. Bu kişilerde, yüksek riskli hasta grubu olarak farklı takip protokolleri uygulanıyor. Toplumda, risk faktörü bulunmayanların meme kanseri olmayacağına dair yanlış bir algı bulunuyor. Meme kanserli kişilerin yüzde 80’inde bu sayılan risk faktörlerinin hiçbirisi bulunmuyor.
Amaç kişiyi ameliyathaneden meme ile çıkartmaktır
Meme ile özel uğraşan cerrahların temel hedefi; en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan tedavi şeklini seçmek, olanaklı ise kişiyi ameliyathaneden kendi memesi veya yerine yapılan bir meme ile çıkarmaktır. Erken tanı alan kişilerin büyük bir bölümünde meme korunabiliyor. Erken tanı alan kişilerde uygulanan sentinel lenf bezi biyopsisi (Bekçi lenf bezi biyopsisi) ile koltuk altındaki tüm lenf bezlerini çıkartmadan tedavi yapabilme şansı bulunuyor. Bu yöntemin uygulanabildiği kişilerde kolda şişme, ağrı, kolu kullanamama gibi olumsuzluklar yaşanmıyor, daha kaliteli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilme şansı elde edilebiliyor.