Kanser tedavisinde yeni gelişmeler
Dünyada her yıl 14 milyon kişiye kanser tanısı koyuluyor ve 32 milyonun üzerinde kişi de kanserle yaşamını sürdürüyor. Ülkemizde de her yıl yaklaşık 150 bin kanser tanısı koyuluyor. Üstelik kanser hemen her ülkede yıllık yüzde 1-2 oranında artış gösteriyor. Hava ve çevre kirlenmesi doğadaki olumsuz etkilerini her geçen gün daha fazla gösteriyor. Hava kirliliğinin akciğer kanserine kadar varabilen olumsuz etkileri olabiliyor.
Kanser artık tedavi edilebilir bir hastalık
Erken tanı ve tedavideki gelişmeler sayesinde kanser artık tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer alıyor. Tedavisi mümkün olmayan kanser türlerinde veya ileri evre kanserlerde bile, şifa sağlanamasa bile hastalık artık uzun süre kontrol altına alınabiliyor. Bu sayede metastazlı, bir başka deyişle ilerlemiş kanseri olan hastalarda 5 yıldan daha uzun yaşayanların oranı gün geçtikçe artıyor. yeni geliştirilen tedavi yöntemleri sayesinde önümüzdeki 25-30 yıllık süreç içerisinde tip 2 diyabet hastalığı gibi kronik bir hastalığa dönüşmesi beklenen kanserin tedavisindeki yeni gelişmeler şöyle…
1. Gelişme: Hedefe yönelik 'akıllı ilaçlar'
Hedefe yönelik tedavi son 5 yıldır kanser tedavisindeki en önemli gelişme olarak görülüyor. Bu yöntemle kanser hücresi “özel olarak” hedefleniyor. Bu sayede etkili bir tedavi yapılırken, yüksek bir başarı oranı elde edilebiliyor.
Tek başına veya cerrahi ya da radyoterapi yöntemiyle birlikte uygulanan kemoterapi; kanser hücrelerini yok etmek ya da bu hücrelerin kontrol altına alınmasını sağlamak için kullanılan bir tedavi yöntemi. Ancak kimyasal yollardan elde edilen kemoterapi vücuttaki kanserli hücreleri yok etmeye çalışırken sağlıklı hücrelere de etki ettiği için istenmeyen ciddi yan etkilere neden olabiliyor. Yan etkileri ve şiddeti, alınan ilaçlar ile hastanın kişisel özelliklerine göre farklılık gösteriyor.
Geçici saç dökülmesi, bulantı, kusma, ishal veya kabızlık gibi sorunlar kemoterapi tedavisinde en sık görülen yan etkiler arasında yer alıyor. Akciğer kanserinden örnek verecek olursak; kemoterapi tedavisinin vücutta kan üretiminin yapıldığı yer olan kemik iliği üzerinde baskılama yapması sonucunda gelişen anemi, hastanın kendini halsiz ve yorgun hissetmesine yol açıyor. Bağışıklık sistemi zayıfladığı için hasta enfeksiyonlara açık oluyor, bunun sonucunda da bazı üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları veya idrar yolu enfeksiyonlarına bağlı ciddi sorunlar yaşayabiliyor.
Sağlıklı hücreleri etkilemiyor
Son yıllarda kanser hücreleri üzerindeki bazı özellikler dikkate alınarak geliştirilen hedefe yönelik ilaçlar ise sağlıklı hücreleri neredeyse hiç etkilemiyor. Bu özelliği sayesinde yan etkiler ya hiç görülmüyor ya da kolayca tolere edilebilen yan etkiler gelişiyor. Örneğin; akciğer kanserinde kullanılan hedefe yönelik bir ilacın yan etkisi, en fazla ciltte bazı döküntüler oluyor.
Kemoterapi tedavisi genellikle hastane ortamında, hastanın kemoterapi koltuğunda birkaç saat kalmasını gerektiriyor. Hedefe yönelik ilaçların çoğu ise ağızdan alınan tablet şeklinde geliştirildikleri için alımı da daha kolay oluyor. Bu sayede hastalar kemoterapinin aksine hastaneye gitmek zorunda kalmıyorlar.
Hedefe yönelik ilaç tedavisi, günümüzde en sık görülen akciğer, meme, kolon ile cilt kanseri tedavisinde uygulanıyor. Bu tedavinin tüm kanser türlerinde uygulanabilmesi için çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyor. Hedefe yönelik ilaçların kanser hücrelerini daha iyi tespit etmeleri sayesinde tedavide başarıyı yüzde 40-50 gibi yüksek bir oranda arttırıyor. Bu sayede hastalar daha kaliteli ve daha uzun bir yaşam sürebiliyor.
Henüz her hastaya uygulanamıyor
Hedefe yönelik ilaçlarda, kişinin tümör hücreleri hedefe yönelik ilaca uygunluk açısından test ediliyor, hastanın bu yöntemden maksimum fayda sağlaması mümkünse tedaviye başlanıyor. Hastaya biyopsi yapıldıktan sonra özel testler ile alınan tümör parçasının içindeki genetik mutasyonlara bakılıyor. Hücreler üzerindeki reseptörler kanserin ne derecede aktif olduğunu gösteriyor. Buna göre ilaçların kanserli hücrelere ne derece etkili olabileceği belirleniyor. Örneğin; meme kanserinde kullanılan testler kapsamında 21 ile 70 tane arasında gen test edilerek, bu genlerin mevcut profilleri ve kanser üzerinde oynadıkları rol ölçülüyor, sonuçlarına göre yönlendirme yapılıyor.
Bundan kısa bir süre sonra kanser tedavileri günümüzden çok farklı olacak. Kanser tedavileri gün geçtikte kemoterapi gibi kimyasal tabanlı olmaktan çok, hedefe yönelik ilaçlar gibi biyo-teknolojik tabanlı olmaya doğru kayıyor. Şu anda mevcut ilaçların çoğunun yerini sağlıklı vücut hücrelerine zarar vermeyen veya minimum derecede zarar veren, hastaların rahatlıkla kullanacakları hedefe yönelik ilaçların alması bekleniyor. Kanserde kullanılan biyo-teknoloji ürünü hedefe yönelik ilaçların yüzdesi her geçen gün artıyor.
2. Gelişme: İmmünoterapi
Günümüzde kanser tedavilerine destek olarak kullanılan İmmünoterapi tedavisi de yaşanan bir başka önemli gelişme. Bağışıklık sistemi genellikle kanserli hücreleri tespit edip, saldırı mekanizmasıyla bu hücrelerin gelişimini önlüyor. Ancak bazı durumlarda kanserli hücreler salgıladıkları veya ürettikleri PD-L1 adlı protein ve PD-1 adlı reseptörlerle kendilerini bağışıklık sisteminde görünmez kılabiliyor. Bunun sonucunda da herhangi bir savunma mekanizmasıyla karşılaşmayan kanserli hücreler kontrolsüz bir şekilde çoğalarak daha büyük alanlara yayılıyor. İmmünoterapi yöntemiyle günümüzde kanser hücrelerinin bağışıklık sisteminden nasıl kaçtıkları tespit edilebiliyor. Günümüzde bu proteinlerin tespit edilmesinden itibaren bunlara karşı geliştirilen monoklonal antikor şeklindeki hedefe yönelik ilaçlarla kanser hücreleri artık tekrar görünebiliyor. Böylece vücudun bağışıklık sistemi kanserli hücrelere hücum ederek, onları yok edebiliyor.
İmmünoterapi tedavisi ilk kez cilt kanseri olan melanom kanserine karşı uygulandı. Bu yöntemle melanom kanserinde büyük tümörlerin kısa sürede çok küçüldüğü, hatta bazı hastalarda yok olduğu tespit edilince, başka kanser türleri için de başlatılan çalışmalar yoğun bir şekilde sürüyor. Günümüzde melonom kanserlerinde uygulanan immünoterapinin bu önemli etkileri sayesinde gelecekte kanser tedavilerinde daha aktif olarak kullanılacak.
Kanser “kronik” bir hastalığa dönüşecek
Günümüzde bağışıklık sisteminin henüz erken dönem veya öncül güçlerinin basit kısımları taklit edilebiliyor. Biyo teknoloji imkanları arttıkça ve endüstri geliştikçe bağışıklık sisteminin daha üst düzey parçalarının da üretilip çoğaltılabileceği ve bunun kansere karşı kullanılabileceği öngörülüyor. Bu sayede kanser hastalarının, yan etkilerden arınmış, bağışıklık sistemini güçlendiren ve hücrelerle daha iyi savaşan sistemlerle tedavisinin sağlanması planlanıyor.
Önümüzdeki 25-30 yıl içinde kanser hastalığı, tıpkı Tip2 diyabette olduğu gibi öldürücü etkisinin kalmayacağı; belli aralıklarla kontrol edilen, birtakım tedavilerin uygulanacağı kronik bir hastalık haline geleceği öngörülüyor.
Üst düzey cihazlarla daha etkili sonuçlar
Bunların yanı sıra radyoloji teknolojilerinde de ciddi ilerlemeler kaydediliyor. Artık cihazlar radyasyon enerjisini tümöre daha iyi odaklayabiliyor. Böylelikle kemoterapi ve radyasyon daha fazla kullanılabiliyor. Kemoterapinin radyasyon üzerindeki gücünü artırma etkileri daha iyi hesaplanabiliyor. Üst düzey radyasyon cihazı ile kemoterapi tedavisi birleştirilerek hastalarda çok daha etkili sonuçlar alınabiliyor. Hastalarda tümör küçülme oranları artıyor, hasta konforu artıyor, nüks oranları ise düşüşe geçiyor.