Belirtisiz ilerliyor, geç tanı alıyor: Kalp anevrizmaları
Damar duvarındaki zayıflama sonucu oluşan balon gibi genişleme “anevrizma” olarak tanımlanıyor. Kalp anevrizmaları başlığı altında genellikle ana atardamar olan aort anevrizmaları ve kalbin kendi anevrizmaları aynı başlık altında karıştırılıyor. Aort anevrizması, vücuda kan taşıyan aortanın normal çapından daha geniş hale ulaşarak genişlemesini ifade ediyor. Aortanın bütün bölümlerinde anevrizma gelişebildiğini, genişlemiş olan bölümün patlayarak veya iç katmanın yırtılarak hayatı tehdit etme riski bulunduğunu belirten Acıbadem Adana Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Öner Gülcan, “Anevrizma ne kadar büyükse yani 5,5 cm ve üstündeyse patlama ihtimali o kadar fazla oluyor. Küçük anevrizmalarda tansiyon kontrolü amacıyla ilaca başlanarak, hasta takip ediliyor. Belli bir çaptan daha geniş anevrizmalar da ameliyatla veya kasıktan yapılan bir girişimle stent konularak tedavi ediliyor. Kalp anevrizması ise geçirilmiş bir kalp krizi sonrası, tıkalı damarın beslediği alanda kalp kaslarının yerini fibröz dokunun alması ve bu bölgede kasların olmaması sebebiyle zayıflama sonucu balonlaşma olarak tanımlanıyor” diyor.
Düzenli takip, yaşam kurtarıyor
Kalp anevrizmaları, kalp krizi sonrası tıkanan damarın beslediği alanda kas hücresi kaybı sonucu gelişiyor. En sık göğüste baskı hissi veya ağrı, sırt ağrısı, öksürük ve nefes darlığıyla belirti veren bu rahatsızlıkta hastalar genellikle bulgu vermeden, ani yırtılma sonrası karın ağrısı şikayetiyle acil servise başvuruyor.
Risk faktörlerini; yaş, sigara kullanımı, yüksek tansiyon, aile öyküsü, Marfan ya da Ehlers-Danlos Sendromu gibi genetik bağ dokusu hastalıkları ile biküspid aort (aort kapağın iki yapraklı olması) olarak sıralayan Prof. Dr. Gülcan, “Kalp anevrizmasının erken dönemde fark etmek mümkün mü?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Birçok hasta, genellikle semptomsuz olduğu için geç tanı alabiliyor. Özellikle risk altında olanların yılda bir kez kontrolden geçmesi, tanı alan anevrizma hastalarının karın bölgesi için ultrasonografi, göğüs bölgesi için ekokardiyografi ve yılda bir kez de bilgisayarlı tomografiyle daha yakından takip edilmesi gerekiyor. Kalp krizi geçiren hastaların ise ekokardiyografi takibiyle değerlendirilip, anevrizma gelişimi ve pıhtı oluşumu açısından kontrol altında tutulması büyük önem taşıyor.”
Felce yol açabiliyor
Aort anevrizmalarında patlama veya içten yırtılma sonucu ani tansiyon düşmesi, bayılma hatta yaşam kaybına varan sonuçlarla karşılaşılabiliyor. Kalp anevrizmalarında; nefes darlığı, çabuk yorulma gibi kalp yetmezliği bulgularının yanı sıra hareketsiz olan balonlaşmış kısımdaki pıhtılara bağlı ani felç geçirme riski olabildiği gibi, incelmiş duvarın yırtılması nedeniyle ani yaşam kaybı da görülebiliyor. Aort duvarının üç ana katmanı bulunuyor. Aortanın iç katmanının yırtılarak kanın orta katmana geçmesine ve burada yeni bir lümen oluşturmasına aort diseksiyonu deniliyor. Bu durumun, genellikle yaşlı ve yüksek tansiyon hastalığı olanlarda görüldüğünü belirten Prof. Dr. Gülcan, “Yeni oluşmuş aort diseksiyonu, acil ve hayatı tehdit eden bir durum. Aortanın dış katmanının da yırtılarak patlama ihtimali bulunursa, bu tabloda hastaların yüzde 50’si ilk 48 saatte hayatını kaybediyor. Daha sonraki her saatte ise ölüm riski yüzde 1 artıyor. Aortanın patlaması halindeyse hayatta kalma şansı azalıyor” diyor.
5 cm’i geçen büyümede cerrahi uygulanıyor
Tanı konduğunda, öncelikli tedavi yaklaşımının tansiyon kontrolü ve sigara, kolesterol gibi risk faktörlerine dikkat edilmesi oluyor. Aort anevrizmalarında yerleşim yerine ve büyüklüğüne göre stent, cerrahi veya hibrid (stent ve cerrahi bir arada) tedavi uygulanırken; kalp anevrizmalarında ise kalp yetmezliği, pıhtı oluşumu ve çarpıntı atakları olursa cerrahi tedavi gerekiyor.
Anevrizmalara cerrahi müdahalenin, 5,5 cm ve üzerinde ya da yılda 0,5 cm ve üzerinde büyüme saptanırsa yapıldığının altını çizen Prof. Dr. Gülcan, şöyle devam ediyor: “Genetik hastalığı ve kalp kapağı anomalisi olan hastalarda aortanın başlangıç bölgesinde 5 cm sınır olarak kabul ediliyor. Eşlik eden risk faktörleri varsa bu sınır 4,5 cm olarak belirleniyor.”