Sertleşme sorunundan isteksizliğe cinsel sağlık sorunları
Cinselliğin toplumumuzda tabu olması, cinsel sağlık konusunda kişilerin gerekli bilgiye ulaşmasında birtakım problemlere yol açabiliyor. Yaşanılan yer ve toplum içinde belirlenen roller de cinselliğe etki edebiliyor. Temelde yatan organik ve psikolojik nedenler ise çoğu kez iç içe geçebiliyor. Elbette sosyolojik etkenlerin de rolü yadsınamaz! Gerek cinsel, gerekse bütünsel sağlığında eksiklik olan kişi toplum sağlığını da olumsuz etkileyebiliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Enis Rauf Coşkuner, cinsel hastalıkların konuşulmayıp, hekimden yardım alınmaması halinde ileride daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açtığını belirterek, kadın ve erkeklerde görülen problemler hakkında bilgi verdi.
Sertleşme problemi
Erektil disfonksiyon yani sertleşme problemi her iki erkekten birinde hafif, orta veya ağır düzeyde görülebiliyor. Bu rahatsızlık; 25-60 yaş arası, cinsel aktivitesi olan kişilerde yaşanabiliyor. Üç-altı aydan fazla bu problem yaşanıyorsa bir uzmana danışmak gerekiyor. Bunun birçok sebebi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Coşkuner, “Erkekte uyarılma bozukluğu, penisin yeterli düzeyde sertleşememesi nedeniyle ilişkiye girilmesine engel oluyor. Kan gelmesini önleyici, sinir ile hormonal mekanizmayı etkileyebilecek ve damar sistemini bozabilecek her türlü sorun, beraberinde ereksiyon problemini getiriyor. Ereksiyon İlaçları tedavisi, penil şok dalga tedavisi, peniste kan akışını yoğunlaştırarak kullanılan lokal enjeksiyonlar ve ereksiyon yaratabilen penis vakum cihazları ile tedavi uygulanıyor. Bunlardan hiçbir sonuç alınamazsa penise protez konulabiliyor” diyor.
Erken boşalma
Erken boşalma, vajinal ilişki öncesinde veya başlanmasını takip eden ilk bir dakikada boşalma halini ifade ediyor. Toplumda yüzde 20-25 oranında gözlenen bu rahatsızlık; çift arasında problem yaşanmasına ve zamanla erkekte sertleşme problemine de neden olabiliyor. Erken boşalma cinsel hayatın başlamasıyla birlikte görülebileceği gibi normal bir cinsel yaşantı sürdürürken, çeşitli nedenlere bağlı olarak sonradan da görülebiliyor. Hasta ve partnerinin bunun cinsel birlikteliklerini etkileyen bir faktör olarak düşünüp hekime başvurması ise ileride olabilecek büyük problemleri engellemeye yardımcı oluyor. Ne kadar kısa sürede hekime başvurulursa, çiftin olumsuz etkilenmesi o oranda azalıyor.
Cinsel istek azlığı
Cinsel aktivite için yeterli cinsel isteğin bulunmaması, bunun kişi ve ilişkisinde problem olacak boyuta gelmesi olarak kabul ediliyor. Bu rahatsızlığın tanımlanması zor ve toplumda sıklığı yüzde 3-50 gibi geniş bir aralıkta görülüyor. Cinsel istek azlığı, kişinin cinsel yaşamına başladığı ilk anlardan itibaren, hayat boyu olabileceği gibi; hayatının herhangi bir evresinde de görülebiliyor. Bu rahatsızlık; hastanın beraber olduğu kişiyle sınırlı kalabildiği durumda, söz konusu bir çift problemi oluyor. Erkeklerde sık görülen cinsel isteksizliğin; çevresel faktörler, kişinin yetiştirilme tarzı, ailesel yönleri ve kişilik yapısı gibi biyopsikososyal yönden incelenmesi gerekiyor. Bu tür durumlarda, kişinin fizyolojik ve psikososyal yapısıyla ilgili değerlendirmeler yapılarak sonuca varılıyor.
Hipoaktif cinsel istek bozukluğu
Yapılan çalışmalar, bu rahatsızlığın 18-60 yaş grubu kadınlarda yaklaşık yüzde 30-35 oranında görüldüğüne işaret ediyor. Tiroit bozuklukları, diyabet, idrar kaçırma gibi birçok kronik rahatsızlık bu soruna yol açabiliyor. Cinsellikle ilgili kötü deneyimler, stres, kaygı bozukluğu, vücut görüntüsüne olan güvensizlik ve depresyon gibi psikolojik nedenler de hastalığı tetikliyor. İlişkide yaşanan problemlerin, partnerle cinsellik konusunda iletişim kuramama, kadının kültürel anlamda cinsellik algısının ve yetiştirildiği toplumun da hipoaktif cinsel istek bozukluğuna neden olan etkenler arasında yer aldığını belirten Doç. Dr. Coşkuner, bu rahatsızlığın tedavisinde hormonal ya da hormonal olmayan pek çok ilaç ile psikolojik tekniklerin önemine dikkat çekiyor.
Uyarılma bozuklukları
Cinsel aktivite sırasında kadında kalıcı ve sık tekrarlar şeklinde, cinsel organda olması gereken uyarılmaların meydana gelmemesi “uyarılma bozukluğu” olarak ifade ediliyor. Otonomik sinir sistemi üzerinde etkili nörolojik hastalıklar, damar ve sinir sistemleri üzerinde etkisini göstermeye başlamış diyabet, cerrahi girişim, tekrarlayan idrar yolu veya vajinal enfeksiyonlar ile çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmış ilaçların yanı sıra akut veya kronik stres, ilişkideki monotonluk, partnerin cinsel fonksiyon bozukluğu durumu etkiliyor. Hastanın çok yönlü olarak medikal, cinsel, psikososyal açıdan değerlendirilmesi gerekiyor. Kayganlaştırıcı kremler, hormonal ya da hormonal olmayan ilaç tedavileri, klitoral terapi cihazları ve psikolojik yaklaşımlar hastalığın çözümünde hastalara yardımcı oluyor.
Orgazm bozuklukları
Kadında cinsel istek uyarılmayla devam ediyorsa, meydana gelen vücut değişimleriyle geçen sabit bir evreyi takiben orgazm ve çözülme evresiyle sonlanıyor. Orgazm esnasında vajina, anüs ile pelvis taban kaslarındaki istemsiz ve şiddetli kasılmalara, rahimdeki kasılmalar da ekleniyor. Tüm bu kasılmaların orgazmı oluşturduğunu belirten Doç. Dr. Coşkuner, şöyle devam ediyor: “Orgazm bozuklukları; ilaçlara ve yan etkilerine bağlı, diyabet, pelvik kas yapısının kasılmasına engel olan hastalıklar, hormonal değişikliler, ilişki sorunları ve psikososyal nedenlerle ortaya çıkıyor. Biyolojik nedenler ani başlangıçlara neden olurken, psikoseksüel nedenler daha uzun süreli ve hatta hayat boyu süren orgazm bozukluklarına yol açabiliyor. Tedavide medikal, hormonal, nörofizyolojik ve farmakolojik sebeplerin araştırılıp; vücut farkındalığı ve anatomi üzerine eğitim ile psikolojik tedavi programı uygulanıyor. Daha zorlu vakalarda psikoanaliz, bilişsel-davranış tedavileri ve yardımcı olması için çeşitli medikal cihazlar da uygulanabiliyor.”