Yazı İçeriği

AIDS ve Toplumsal Stigma Nedir?

AIDS Hakkında Yaygın Mitler ve Gerçekler

HIV/AIDS'in Bulaşma Yolları Üzerine Yanlış Bilgiler

HIV Pozitif Bireylerin Günlük Yaşamı ve Toplumdaki Yeri

Toplumsal Stigmanın HIV Pozitif Bireyler Üzerindeki Etkileri

Stigmanın Azaltılması İçin Atılabilecek Adımlar

HIV/AIDS ile Yaşayan Bireylerin Hakları ve Destek Mekanizmaları

Sıkça Sorulan Sorular

AIDS ve Toplumsal Stigma Nedir?

Edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu olarak da bilinen AIDS, HIV enfeksiyonunun son ve en ciddi aşaması olarak bilinir. Bu hastalık, belirli beyaz kan hücrelerinin sayısının oldukça azalmasına ve bağışıklık sisteminin önemli ölçüde zarar görmesine yol açar. HIV enfeksiyonu tedavi edilmediği takdirde ortalama 10 yıl içinde AIDS'e ilerler.

Bilgisizlik, ön yargılar, korkular veya yanlış bilgiler AIDS'e karşı olumsuz bir tutum geliştirilmesine yol açmaktadır. Özellikle HIV/AIDS'li bireyler için kronik bir stres kaynağı olan toplumsal stigma, bireylerin hem ruh halini hem tedavi arayışını olumsuz etkilemektedir.

Stigmanın Tanımı ve Tarihçesi

Toplumsal stigma bir insanın ya da grubun fiziksel, zihinsel veya sosyal bir özelliği nedeniyle sosyal açıdan onaylanmamasıyla ortaya çıkan olumsuz bir tutum veya davranış olarak tanımlanabilir. Bu tür tutumların ve davranışların bir örneği, AIDS ile yaşayan bireylere yönelik damgalamada görülmektedir. HIV'li bireylere karşı olumsuz tutumlar ve inançlar olarak bilinen HIV damgası ayrımcılığa neden olabilir, HIV'li bireylerin hem sağlığını hem refahını olumsuz etkileyebilir. Bunun yanı sıra HIV damgası insanların test yaptırmaları, bu durumu paylaşmaları ve HIV hizmetlerine erişmeleri konusunda da bir engel oluşturabilir.

Kökeni Yunanca olan ve Antik Yunan'da ortaya çıkan stigma kavramı kölelerin, suçlu ya da hain olarak yargılanan bireylerin derisine kazınmış sembolleri ifade eder. Bu stigmalar ve semboller bireylerin lekelenmiş olduğunu, diğer insanların onlardan uzak durmaları ve onları dışlamaları gerektiğini ima etmektedir. Bu kavram 1963 yılında sosyolog Erving Goffman tarafından yeniden şekillendirilerek günümüzdeki anlamını kazanmıştır.

AIDS'e Yönelik Stigmanın Kökenleri

AIDS’e yönelik stigmanın hastalığın ilk kez ortaya çıktığı 1980’li yıllardan itibaren toplumsal ön yargılar, yanlış anlaşılmalar, bilgi eksikliği ve endişeler üzerine şekillenmeye başladığını söylemek mümkündür. Geçmişte etkili bir tedavi yönteminin olmaması, bu hastalığın çaresiz bir durum olarak algılanmasına yol açmıştır. Bu hastalığın büyük ölçüde cinsel yolla buluşması da hastalığı ahlaki bir mesele haline getirip bu hastalıktan muzdarip bireylerin yargılanmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca medyanın hastalığa yönelip kaygıları artıran ve yanlış anlaşılmalara yol açan söylemlerinin de AIDS'e yönelik stigmanın oluşmasına sebebiyet verdiği söylenebilir.

Toplumsal farkındalığın oluşmaması ve bu konuda toplumun bilinçsiz olması da HIV'li bireylerin damgalanmasına yol açar. Damgalamayla ve ayrımcılıkla mücadele edebilmek için bu konuda toplumsal farkındalığın ve bilincin oluşturulması büyük önem taşır.


AIDS Hakkında Yaygın Mitler ve Gerçekler

AIDS hakkında yaygın mitler ve gerçeğe dayanmayan bilgiler, bireylerin virüsün nasıl yayıldığı ya da virüsten nasıl korunacakları konusunda yanlış bilgilendirilmesine yol açabilir. Bu mitler bazen bireylerin virüse yakalanmalarına neden olabilecek davranışlar sergilemelerine de zemin hazırlayabilir. 

AIDS hakkında yaygın olarak yanlış bilinen bilgileri ve doğru bilgileri şu şekilde detaylandırabiliriz:

  • HIV pozitif bireylerin etrafında bulunmanın HIV kapmaya neden olduğu düşüncesi yanlıştır. HIV dokunma, ter, tükürük, idrar ve gözyaşı gibi yollarla bulaşmaz. Bunların yanı sıra HIV'li bireylerle aynı havayı solumak, sarılmak, öpüşmek veya el sıkışmak, yemek kaplarını paylaşmak, spor salonundaki ekipmanları ortak kullanmak da HIV virüsünün bulaşmasına yol açmaz.
  • Sivrisineklerin HIV yaydığı düşüncesi yanlıştır. Böcekler daha önce ısırdıkları insanların veya hayvanların kanını başka bireylere enjekte etmezler. Ayrıca HIV virüsü böceklerin içinde çok kısa bir süre yaşayabilir.
  • HIV söz konusu olduğunda oral seksin de son derece riskli olduğu düşünülür. Ancak oral seks yoluyla HIV bulaşma ihtimali, diğer seks türlerine oranla neredeyse yok denecek kadar düşüktür. 
  • Her ne kadar çoğu erkek diğer erkeklerle cinsel temasta bulunması nedeniyle HIV kapsa da bu virüs enfekte bir bireyle heteroseksüel ilişki yoluyla da bulaşabilir. Ancak kadınlarla cinsel ilişkiye giren kadınlar, HIV bulaşma riskinin en düşük olduğu gruptur.
  • Bir insanın, partnerinin HIV pozitif olup olmadığını anlayabilmesi bilinen aksine pek mümkün değildir. HIV, yıllar boyunca herhangi bir belirti göstermeyebilir ve test yapılmadığı sürece bireyin HIV pozitif olup olmadığı anlaşılamaz. 
  • Etkili bir tedavinin henüz bulunmadığı yıllarda AIDS'ten ölüm oranı oldukça yüksekti. Ancak günümüzde HIV pozitif bireylerin bu konuda endişe duymalarına gerek yoktur. HIV, gelişen tedavi yöntemleriyle yönetilebilir bir hastalık haline gelmiştir. Ayrıca HIV tedavisine hemen başlamak AIDS'e yakalanmayı da önleyebilir.
  • HIV tedavisi görenler virüsü yaymayacaklarını düşünebilirler. Ancak tedavi görmek virüsü yaymaya engel değildir. HIV ilaçlarının dozlarını kaçırmak veya ilaçları kullanmayı bırakmak virüsün başka insanlara geçmesine yol açabilir.
  • HIV'li bireylerin bir kısmı çocuk sahibi olamayacaklarını düşünür. Ancak doktorlar, bireylerin çocuk sahibi olabilmeleri için gebe kalma sırasında virüsü eşe geçirme olasılığını azaltmak ya da ortadan kaldırabilmek amacıyla çeşitli yöntemler önerebilirler. Bireyin gebe olması halinde doktor tarafından hem bireyi hem bebeği korumak amacıyla çeşitli HIV ilaçları reçete edilir. Ayrıca doğum sonrasında da bebeğe ilaç verilebilir. 

HIV/AIDS'in Bulaşma Yolları Üzerine Yanlış Bilgiler

HIV'in bulaşma yollarıyla ilgili pek çok yanlış bilgi mevcuttur. HIV genellikle korunmasız olarak yapılan anal veya vajinal seks yoluyla ya da iğne ve şırınga gibi enjeksiyon aletlerinin paylaşılması nedeniyle bulaşır. Bunun yanı sıra HIV sadece belirli vücut sıvılarıyla bulaşabilen bir hastalıktır.

Bu vücut sıvıları şu şekilde sıralanabilir:

  • Kan,
  • Anne sütü,
  • Ön seminal sıvı,
  • Meni,
  • Rektal sıvılar,
  • Vajinal sıvılar. 

Tüm bunların yanı sıra HIV son derece nadir de olsa oral seks, kirli bir iğne veya keskin bir nesneyle yaralanma gibi iş kazaları; tıbbi bakım, yiyecekler, ısırma, diş eti kanaması veya yarası olan partnerlerin öpüşmesi, dövme, vücut piercingleri ve kozmetik işlemler nedeniyle de bulaşabilir. Ancak bu durumlarda genellikle HIV kapma riski çok düşüktür ya da hiç yoktur.

HIV Pozitif Bireylerin Günlük Yaşamı ve Toplumdaki Yeri

HIV, bireyin hayatı boyunca vücudunda kalır ve bu virüsten tamamen kurtulmak mümkün değildir. Ancak HIV yönetilebilir bir hastalıktır. Birey tedavi olduğu takdirde uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebileceği gibi bulaşma riskini azaltarak da diğer insanları virüse karşı koruyabilir.

HIV pozitif bireylerin ilaçlarını düzgün şekilde kullanmaları, sağlık taramalarını ve aşılarını güncel olarak yaptırmaları son derece önemlidir. Bunun yanı sıra stresle başa çıkabilmek için destek gruplarından, terapistlerden ve sosyal hizmet kuruluşlarından destek alınabilir. Bireyin sağlıklı bir yaşam tarzı edinmesi de bu hastalıkla daha etkili şekilde başa çıkabilmesine yardımcı olabilir. HIV'li bireylerin diğer insanlara bu virüsü bulaştırma riskini en aza indirmek amacıyla partnerlerine bu konu hakkında açık olmaları da büyük önem taşır. 

Ancak bu hastalık bazı açılardan bireylerin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir. Örneğin HIV'li bireyler kan veya organ bağışında bulunamaz. Ayrıca bazı ülkelere seyahat edebilmeleri de mümkün değildir. 

Toplumsal Stigmanın HIV Pozitif Bireyler Üzerindeki Etkileri

HIV damgalaması bireyde utanç, ifşa olma korkusu ve umutsuzluk gibi duyguların oluşmasına hatta izolasyona neden olabilir. Toplumsal stigmanın HIV pozitif bireyler üzerindeki etkilerini şu şekilde detaylandırabiliriz:

Psikolojik ve Sosyal Sonuçlar

Toplumsal damgalama HIV'li bireylerin korku, terk edilme, suçluluk, değersizlik gibi birtakım olumsuz duygular hissetmelerine, ayrıca taciz gibi duygusal ve psikolojik sorunlar yaşamalarına neden olabilir. Ayrıca bireylerin iş bulma, eğitim gibi konularda ayrımcılığa uğramalarına da sebebiyet verebilir. Bunun sonucunda bazı bireyler HIV testi yaptırmaktan ve tedavi görmekten de kaçınabilirler. 

Tedaviye Erişim ve Sağlık Hizmetleri Üzerindeki Etkiler

Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bu hastalık, damgalanma korkusuna yol açarak bireylerin tedavi arayışına girmelerini engelleyebilir veya tedaviyi ihmal etmelerine neden olabilir. Ayrıca sağlık hizmetlerine erişim konusunda da ayrımcılık yaşayabilen bireyler, ihtiyaç duydukları bakımı ve desteği almakta zorlanabilirler.

Bir AIDS salgını, sağlık sektöründe de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Tıbbi bakıma olan talebin artmasına ve belli bir fiyatta ve kalitede bakım arzının azalmasına neden olur. HIV/AIDS tedavisi herkesin erişimi için daha zor ve pahalı hale gelebilir. Bunun yanı sıra sağlık harcamalarının artmasına yol açar. 

Stigmanın Azaltılması İçin Atılabilecek Adımlar

HIV/AIDS ayrımcılığını önlenmesi ve stigmanın azaltılabilmesi için atılacak bazı adımlar sayesinde, bireylerin toplumsal açıdan damgalanmalarının önüne geçilebilir. Ayrıca HIV/AIDS gerçekleri öğretilerek daha bilinçli bireyler de yetiştirilebilir. 

Eğitim ve Farkındalık Kampanyalarının Rolü

HIV/AIDS farkındalığı konusunda atılabilecek en önemli adımlardan biri bireyin hem kendini hem de çevresini bu konuda bilinçlendirmesidir. HIV virüsüyle enfekte olmuş bireylerin ayrımcılığa uğramalarının temel nedenlerinden biri virüs ve virüsün nasıl yayıldığına dair bilgi eksikliğinden kaynaklanır. HIV/AIDS hakkında bilinçlenmek adına danışmanlık sağlayan toplum tabanlı kuruluşlardan veya yerel halk sağlığı merkezlerinden yararlanılabilir. İnsanların bilinçlendirilmesi HIV/AIDS konusunda farkındalık yaratılmasına büyük katkı sağlayabilir.

Medyanın Sorumluluğu ve Etkisi

Medya, toplumun HIV/AIDS hakkında bilinçlenebilmesinde büyük bir role sahiptir. Bunun nedeni medyanın insanların algısını şekillendirme ve herhangi bir konu hakkında ne düşüneceklerini belirleme konusunda son derece etkili olmasıdır. HIV/AIDS hakkında yapılan bilgilendirmeler, televizyon programları, filmler ve sanatçıların paylaşımları toplumun HIV/AIDS hakkında daha fazla bilgi sahibi olmasına ve farkındalık geliştirmesine yardımcı olabilir. 

HIV/AIDS ile Yaşayan Bireylerin Hakları ve Destek Mekanizmaları

HIV/AIDS ile yaşayan bireylerin haklarını bilmeleri ve destek almaları bu konuyla baş etmelerine büyük ölçüde yardımcı olabilir.

Yasal Haklar ve Koruma

Yasalar, HIV'li bireylerin herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmadan eşit bir şekilde muamele görmelerini sağlamak açısından son derece önemlidir. Ülkemizde HIV enfeksiyonuna dair toplumsal bilinç düzeyi yeterince yüksek değildir. Bu nedenle HIV pozitif olduğu öğrenilen bireylerin hem hak ihlalleriyle hem sosyal izolasyon gibi çeşitli durumlarla karşı karşıya kalma ihtimalleri oldukça fazladır.

HIV'li bireylerin mahremiyeti kanunlar ve yönetmelikler tarafından korunur. HIV testleri ve sonuçları gizlilik ilkesine bağlıdır. Anayasa Mahkemesi’nin 2014/19081 başvuru numaralı T.A.A kararına göre kişisel veri, kişiye ilişkin her türlü bilgiyi içerir. HIV'li bireyin sağlık bilgileri de kişisel veriler arasında yer alır ve Anayasa'nın 20. maddesi tarafından korunur. HIV statüsü sağlık durumu olup özel nitelikli kişisel veri kabul edilir. Üstün koruma kapsamında yer alması nedeniyle bireylerin rızası dışında sağlık bilgilerinin paylaşılması Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırıdır. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 20. maddesine karşı da bir ihlal teşkil eden bu durum, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç olarak düzenlenmiştir.

Destek Grupları ve Kaynaklar

Güçlü bir sosyal desteğe sahip olmak HIV'li bireylerin damgalanma ihtimallerinin azalmasına yardımcı olabilir. Bu nedenle HIV pozitif bireylerin aile bireyleri ya da yakın arkadaşlar gibi güvenebileceği insanlara yaşadıkları durumu anlatmaları, destek alabilmelerini ve rahatlamalarını sağlayabilir. Bunun yanı sıra yerel halk sağlığı departmanlarıyla iletişime geçerek HIV destek grupları hakkında bilgi edinmek de faydalı olabilir.

Sıkça Sorulan Sorular

HIV ve AIDS arasındaki fark nedir?

HIV bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olan bir virüstür. AIDS ise enfeksiyonun ilerlemesi ve bağışıklık sisteminin büyük ölçüde zayıflaması nedeniyle HIV enfeksiyonun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Eğer birey HIV virüsüyle enfekte olmadıysa AIDS olmaz. HIV pozitif bireylerin çoğu da uygun tedavi yöntemlerine başvurmadığında birkaç yıl içerisinde AIDS olabilir. 

HIV belirtileri nelerdir?

Bireyler, HIV virüsü vücuda girdikten sonraki 2 ila 4 hafta içerisinde grip benzeri bir hastalığa yakalanırlar. Bu durum birkaç gün ya da birkaç hafta sürebilir. Bu aşamada genellikle herhangi bir semptom görülmez. Ancak olası bazı semptomlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Kas ve eklem ağrıları,
  • Ateş,
  • Döküntü,
  • Baş ağrısı,
  • Boğaz ağrısı ve ağrılı ağız yaraları,
  • İshal,
  • Lenf düğümlerinin şişmesi,
  • Öksürük,
  • Kilo kaybı,
  • Gece terlemeleri.

HIV/AIDS tedavisi nasıl olur?

HIV'ın kesin bir tedavisi yoktur ancak  haplar ve iğneler gibi bazı tedaviler vücuttaki HIV miktarını azaltabilir. Haplar genellikle HIV tedavisine yeni başlayanlara önerilir. HIV tedavi iğneleriyse tedavi planına uygun olarak bir veya iki ayda bir uygulanan uzun etkili enjeksiyonlardır. HIV tedavisi antiretroviral ilaçlar yardımıyla uygulanır. Vücutta bulunan virüsün çoğalmasını durdurarak çalışan bu ilaçlar bağışıklık sisteminin kendini onarmasına yardımcı olur. Bunun yanı sıra daha fazla hasar oluşmasının da önüne geçer. HIV tedavisi, HIV'in hızlı bir şekilde adapte olarak direnç kazanabilen bir virüs olması nedeniyle HIV ilaçlarının kombinasyonu olarak uygulanır. 

HIV tedavisinin faydaları nelerdir?

HIV tedavisinin reçete edildiği şekilde uygulanması vücuttaki HIV miktarını azaltır, ilaç direncinin önlenmesine ve virüsün farklı bireylere bulaşmasını önlemeye yardımcı olur.