Acıbadem | Diyabet

DİYABETİ ÖĞRENELİM

Diyabet, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen kronik bir hastalıktır. Diyabeti anlamak, yönetmek ve komplikasyonlarını önlemek için temel bilgilere sahip olmak çok önemlidir. Diyabet, vücudun kan şekeri seviyelerini düzenleme yeteneğinin bozulduğu bir durumdur. Bu durum, insülin direnci veya insülin eksikliği nedeniyle ortaya çıkabilir.

Diyabet yönetimi, kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmayı amaçlar. Bu, sağlıklı bir diyet, düzenli fiziksel aktivite, kan şekeri takibi ve gerektiğinde ilaç veya insülin tedavisi ile sağlanır. Diyabetli bireyler için uygun eğitim ve destek, hastalığın yönetiminde büyük önem taşır. Sağlıklı bir yaşam tarzı, diyabetin yönetiminde temel bir rol oynar. Dengeli bir diyet, düzenli egzersiz ve kilo kontrolü, kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesine yardımcı olur.

Diyabet hakkında bilgi sahibi olmak, hastalığın yönetiminde ve komplikasyonlarının önlenmesinde önemli bir adımdır. Diyabetli bireyler, sağlık profesyonelleri ile işbirliği yaparak ve eğitim programlarına katılarak sağlıklı ve aktif bir yaşam sürdürebilirler. İnsülin direncinin farkında olmak ve gerekli önlemleri almak, diyabetin önlenmesi ve yönetilmesi açısından kritik öneme sahiptir.

İnsülin Direnci ve Gizli Şeker

İnsülin direnci, pankreasın ürettiği insülinin kan şekerini hücre içine çekememesi durumudur. Belirtileri arasında kilo alımı, hipoglisemi ve sık acıkma bulunur. Tedavi için yaşam tarzı değişiklikleri, egzersiz ve doğru beslenme önemlidir. Gerektiğinde ilaç tedavileri ve GLP hormonunu taklit eden enjeksiyonlar kullanılabilir.

İnsülin Direnci Nedir?

İnsülin, öğünlerin kan şekerini yükseltmemesi için pankreastan salgılanan bir hormondur. İnsülinin kandaki şekeri hücre içine çekebilmek için hedef organda yeterli etki gösterememesi durumunda insülin direncinden bahsedilir. İnsülin direnci, üretilen insülinin yeterli etki gösterememesi nedeniyle, aynı miktarda şeker değişimi için daha fazla insülin üretmeyi gerektiren bir durumdur.

İnsülin Direnci Belirtileri Nelerdir?

İnsülin direnci olanlar, daha fazla insüline maruz kaldığı ve insülin de yağ dokusu için bir büyüme hormonu gibi etki gösterdiği için istemsiz kilo alabilirler. Ani ve yüksek insülin seviyelerine yol açan besinleri tükettiklerinde öğün sonrası şeker düşüklüğü (hipoglisemi) gelişebilir. Hipoglisemi sıklıkla el titremesi, çarpıntı, uyku bastırması gibi şikayetlere neden olur. Öğün sonrası uyku bastırması, düşkünlük hissi, ağırlık çökmesi gibi bulguların insülin direnci ile ilişkili olabileceği akla gelmelidir. İnsülin direnci olanların uzamış açlığa karşı toleransı düşüktür. Sık acıkma, karbonhidrat açlığı, kontrolsüz yeme atakları görülebilir.

İnsülin Direnci Neden Olur?

Tüm canlılar bolluk mevsiminde bulabildikleri gıdaları yağa çevirip, kıtlık mevsimine hazırlık yapabilmek için çeşitli adaptasyonlar göstermiştir. İnsan metabolizması da yüz binlerce yılda büyük kıtlıklarla, savaşlarla, göçlerle, buzul çağıyla baş etmek zorunda olduğu için iyi bir yağ biriktirme mekanizmasına sahip olmuştur.

İnsülin direnci iç organ yağlanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. İnsülin direnci olmayan kişiler bir birim öğün için bir birim insülin üretirken, insülin direnci olanlar bunu iki, üç, dört birim insülin üreterek yönetmek zorunda kalır.

Artan insülin seviyeleri, kan şekerini kontrol altında tutarken, aynı zamanda insülinin yağ dokusu üzerinde büyüme hormonu benzeri etkisi nedeniyle daha çok yağlanmaya yol açar. Bu kısır döngü, daha çok insülin, daha çok yağlanma; yağlandıkça insülin direnci arttığı için daha çok insüline ihtiyaç duyma şeklinde devam eder.

İnsülin Direnci Nasıl Tedavi Edilmelidir?

İnsülin direnci yaşam tarzı değişiklikleri ve gerektiğinde ilaç tedavileri ile düşürülebilir. İnsülin direncini düşürmek için yapılacak olan yaşam tarzı değişiklikleri egzersiz ve diyetten oluşur. Mevcut olan organ yağlanmasını azaltmak için egzersiz şarttır. Organ yağını yakan egzersizler; yürüme, koşma, bisiklet sürme, yüzme, dans etme, tenis oynama, kürek çekme gibi hareketli yani aerobik antrenmanlardır.

Bunlara ek olarak kas kitlesini artıran direnç egzersizleri (salon sporları, ağırlık kaldırma, pilates, kendi ağırlığına karşı yapılan mekik ve şınav gibi antrenmanlar) de iskelet kaslarının oranını artırarak fayda gösterir. İnsülin direncini düşürmek için yapılacak doğru bir egzersiz programı, hem aerobik hem de anaerobik antrenmanların kombinasyonu ile yapılan karma antrenmanlardır.

İnsülin Direncin Özel Diyet

Kanda artmış insülin oranlarını azaltmak için doğru bir beslenme planı yapılmalıdır. Salata içerdiği yüksek lif miktarı sayesinde yiyeceklerin emilim hızını düşürmektedir. Böylece pankreasın uyarılma miktarını azaltır ve tokluk şekerini düşürür. Salata açlık hissini azaltmaktadır. Yemeğe salatayla başlamak hiperglisemiyi kırdığı için öğünde alınacak yemek miktarının azalmasına neden olur. Salata, vitamin içeriği en yüksek gıdalar arasındadır. Yemekten önce aç karna vitamin almak bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. İnsülin direncini azaltmak için yapılacak diyet programında hızlı emilen karbonhidratların miktarı azaltılmalıdır. Bunlar ekmek, pilav, makarna, bulgur, börek, çörek, unlular ve tatlılar şeklinde akılda tutulabilir. Öğün başına alınacak basit şeker oranı kişinin yaşına, fiziksel aktivite düzeyine ve eşlik eden hastalıklarına göre bir beslenme uzmanı tarafından hesaplanır.

İnsülin Direnci Tedavileri

İnsülin direncinin düzeltilmesi için kullanılan ilaçlar çeşitli hap ve enjeksiyon tedavileri şeklindedir. İnsülin direnci tedavisinde kullanılan haplar, karaciğerdeki glukoz metabolizmasını dengeler, iskelet kaslarında şeker talebini artırır, bağırsaktan glukoz emilimini düzenler.

Bu tedavide, normalde bağırsakta üretilen ancak insülin direnci, obezite ve iç organ yağlanması durumlarında üretimi ve etkisi azalmış olan GLP hormonu gibi etki ederler. GLP, beyindeki iştah merkezine, midenin boşalma hızına, bağırsakta karbonhidrat emilimine, karaciğerde şeker metabolizmasına kadar vücutta yaygın etkileri olan bir hormondur. Doğru kişide bu hormonun etkilerini taklit eden bir tedavi, insülin direncinde azalma ve kilo kaybı ile sonuçlanır.

Diyabet Nedir? ve Neden Önemlidir?

Diyabet, dünya genelinde hızla artan bir halk sağlığı sorunu olup, vücudun kan şekeri seviyelerini düzenleme yeteneğini etkileyen kronik bir hastalıktır. Diyabetin iki ana tipi vardır: Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Tip 1 diyabet, genellikle çocukluk veya gençlik döneminde ortaya çıkar ve bağışıklık sisteminin pankreasın insülin üreten hücrelerine saldırmasıyla karakterizedir. Tip 2 diyabet ise daha yaygındır ve genellikle yetişkinlik döneminde gelişir, ancak obezite ve hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle gençlerde de görülme sıklığı artmaktadır.

Diyabet Nedir? ve Neden Önemlidir?

Diyabetin yönetiminde en önemli unsurlardan biri beslenme ve yaşam tarzıdır. Diyabetli bireylerin kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutabilmeleri için dengeli bir diyet ve düzenli egzersiz yapmaları gerekmektedir. Karbonhidrat alımını kontrol etmek, tam tahıllar, sebzeler ve protein açısından zengin gıdalar tüketmek önemlidir. Ayrıca, düzenli egzersiz yapmak, insülin duyarlılığını artırarak kan şekeri seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olur.

Son yıllarda diyabet yönetiminde teknolojik yenilikler de önemli bir rol oynamaktadır. Sürekli glikoz izleme (CGM) sistemleri ve insülin pompaları, diyabetli bireylerin kan şekeri seviyelerini daha etkin bir şekilde yönetmelerine olanak tanımaktadır. Bu teknolojiler, kan şekeri seviyelerindeki dalgalanmaları anlık olarak izleyerek gerekli durumlarda otomatik insülin dozu ayarlamaları yapabilmektedir.

Diyabetli bireylerin yaşam kalitesini artırmak ve komplikasyonları önlemek için düzenli doktor kontrolleri, doğru beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının yanı sıra stres yönetimi de önemlidir. Stres, kan şekeri seviyelerini olumsuz etkileyebilir, bu nedenle meditasyon, yoga gibi stres azaltıcı aktiviteler diyabet yönetiminde faydalı olabilir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Nedir?

Diyabet, uygun şekilde tedavi edilmediği takdirde eşlik eden hastalıklar ve komplikasyonlarla sonuçlanan, glikoz metabolizmasının kronik multisistemik bir sorunudur. Artık dünyadaki her 9 kişiden biri diyabet hastası ve diyabet hastası olduğu bilinen her bir kişiye karşılık bunun farkında olmayan bir kişi daha var.

Günümüzde dünya diyabetli nüfusu 500 milyonun üzerinde ve hastalık yükü dünya çapında milyarlarca dolara mal olmaktadır. Diyabetin çeşitli türleri vardır. Vakaların büyük çoğunluğu Tip 1 ve Tip 2'dir. Tedavi edilmediği takdirde yüksek kan şekeri zamanla damar sorunlarına neden olabilir.

Tüm doku ve organlar damarlarla beslendiğinden ötürü, bu damar sorunları kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, körlük, nörolojik bozukluklar ve ekstremite amputasyonları gibi ek problemlere neden olabilmektedir.

Tip 1 Diyabet Nedir?

Tip 1 diyabetli kişiler, insülin üreten pankreas hücrelerine karşı bağışıklıkları nedeniyle insülin üretemezler. İnsülin yokluğu kan şekerlerinin yüksek seyretmesine neden olur.

Tip 2 Diyabet Nedir?

Tip 2 diyabet, vücutta üretilen insüline karşı, organ ve doku düzeyinde duyarlılığın azaldığı tamamen farklı bir durumdur. Hareketsiz yaşam tarzı, egzersiz eksikliği, sağlıksız yiyecek seçimleri ve genetik yatkınlık, Tip 2 diyabet için önemli risk faktörleridir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Belirtileri

Diyabetin tipik başlangıç belirtileri, kanda yükselen şekerin idrara kaçak yapmasıyla ortaya çıkar. Halsizlik ve yorgunluk gibi genel şikayetlere ek olarak, idrara kaçan şekerin suyu da çekmesi nedeniyle sık idrara çıkma, uykudan idrar için uyanma görülebilir. Kaybedilen bu su, aşırı susamaya ve aşırı su içmeye yol açar. Artan idrar miktarı nadir de olsa idrar kaçırmaya sebep olabilir. Artmış iştaha rağmen ani kilo kaybı, çocukluk çağı Tip 1 diyabetinde görülürken, gövde-karın bölgesinde aşırı yağlanma ile tedrici kilo alımı erişkinlerdeki Tip 2 diyabet için tipiktir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Neden Olur?

Diyabet, genetik olarak yatkın olan bir bireyde, yaşam tarzı ilişkili dış faktörlerce tetiklenerek ortaya çıkar. Beslenme hataları ve hareketsiz bir yaşam tarzı bu faktörlerin başında gelir. Diyabet için bireyin hayatında değiştirilemeyecek risk faktörleri vardır.

Diyabet Açısından Risk Altında Olanlar Kimlerdir?

Tip 2 diyabet riski yaşla artar. Özellikle 45 yaştan sonra riskin arttığı bilinse de bazı otoriteler 35 yaş üzerinde diyabet açısından taramalara başlanmasını önermektedir. Aşırı kilolu olmak önemli bir risk faktörüdür. İdeal kilosunun %20 üzerinde olanların diyabet riski artar.

Ailesinde diyabet hikayesi olanlar, daha önce bozulmuş açlık şekeri, insülin direnci, polikistik over sendromu, hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği tanısı almış olanların da diyabete yakalanma riski artmıştır.

Önceki gebeliğinde gebelik şekeri (gestasyonel diyabet) geçirenler ve 4 kilodan büyük bebek dünyaya getirme hikayesi olan anneler ilerleyen hayatlarında daha yüksek diyabet riski taşırlar. Bunlara ek olarak hareketsiz yaşam tarzı, çeşitli ilaç tedavileri, diğer bazı endokrin hastalık ve bozukluklar da diyabet açısından riski artırabilir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Tedavi Yöntemleri

Diyabetli bireyin bireysel hatalarını, zayıf yönlerini ve isteklerini bilmek, tedavi planının şekillendirilmesinde önemli bir faktördür. Tip 1 diyabet, geleneksel yöntemlerle insülin enjeksiyonları yoluyla veya diyabet teknolojileri ve yapay pankreas uygulaması kullanılarak diyet, egzersiz ve yaşam tarzı yönetimi ile tedavi edilir. Tip 2 diyabetli kişiler için haplar, enjekte edilebilir ilaçlar, insülinler, endoskopik müdahaleler ve hatta metabolik cerrahi dahil olmak üzere çok çeşitli tıbbi seçenekler mevcuttur.

Şeker Hastalığı Olanların Dikkat Etmesi Gerekenler?

Diyabette “Organ Hasarı” Nedir? Organ Hasarını Önlemek İçin Nasıl Bir Tedavi Yaklaşımı İzlenmelidir? Kan şekeri düzensizliği, şekerin yükseldiği durumlarda doku ve organlarda toksik etki, şeker düşüklüğü dönemlerinde ise beslenme eksikliği sebebidir. Kan dolaşımında tekrarlanan düşük ve yüksek glukoz düzeyleri tüm organ sistemleri için zararlıdır ve hastalığın yanlış yönetimi, diyabetin akut ve kronik komplikasyonlarının ana nedenidir. Akut komplikasyonlar aşırı yüksek (hiperglisemi) veya aşırı düşük (hipoglisemi) glukoz seviyeleriyle ilişkilidir.

Hipoglisemik ataklar, hipogliseminin süresine ve ciddiyetine bağlı olarak çarpıntı, soğuk terleme gibi küçük semptomlardan nöbetlere ve hatta ölüme kadar değişebilen ciddiyette olabilir. Hiperglisemik durumlar diyabetik koma veya diyabetik ketoasidoz olarak bilinir. Uygun tedavi uygulanmayan diyabetik hastalarda aylar ve yıllar sürecinde kronik komplikasyonlar ortaya çıkar.

Diyabet, özellikle tip 2 diyabet, iyi tedavi edilmediği takdirde vücutta artmış iltihabi bir sürece yol açar. Bu iltihabi yanıt organlardaki küçük damarları etkilediğinde, dünyada travmatik olmayan görme kaybının en sık nedeni olan diyabetik retinopati, tüm dünyada hemodiyalizin en sık nedeni olan diyabetik nefropati ve diyabetik nöropati gibi şekere bağlı küçük damar hasarları ortaya çıkar.

Büyük damarların iltihaplanması, kalp enfarktüslerinin, kalp yetmezliğinin, iskemik felçlerin ve diyabetik ayak hastalığının yaygın nedenleridir. Neyse ki, tüm bu korkutucu senaryoların, diyabetin ömür boyu iyi kontrol edilmesiyle %100 önlenebileceğine dair bilimsel kanıtımız mevcuttur. Diyabetli kişiler hastalık yükünden uzak bir hayat yaşayabilirler ve yaşamalıdırlar ve bu da ancak yaşam tarzının doğru yönetilmesi ve gerektiğinde tıbbi tedavi uygulanmasıyla mümkündür.

Şeker Hastalığında İdeal Beslenme

Diyabet tedavisinde kişiye özel bir beslenme planı yapmak esastır. Her bireyin beslenmeye dair doğruları ve yanlışları olduğu unutulmamalı ve bir beslenme planı yaparken mutlaka kişisel tercihler, geçmiş deneyimler, zaaf ve dirençler göz önüne alınmalıdır. Genel kural olarak, kana hızlı karışan basit şekerlerden fakir; tam tahıllar, sebzeler, bitkisel ve hayvansal proteinlerden zengin tepsiler tercih edilmelidir.

Besinlerden gelen karbonhidratların emilimini yavaşlatan ve sindirim sistemi için de faydalı olan lifler uygun oranda tüketilmelidir. Rafine şekerler, hazır gıdalar, fast food ürünleri, kimyasal katkılar tavsiye edilmez. Kilo fazlası olanlar için gerektiğinde kalori kısıtlaması, kalp damar ve böbrek hastalıkları olanlarda tuz kısıtlaması gerekebilir. Kişiselleştirilmiş bir beslenme planı için sadece takip eden hekim ve diplomalı bir beslenme ve diyet uzmanından tavsiye alınmalıdır.

Diyabet Hastalığının Tedavisinde Doğru Bilinen Yanlışlar Hakkında Bilgiler

Yanlış: Diyabetlilerin şekeri tadı şekerli olan yiyecekler nedeniyle yükselir! Diyabet, tadı tatlı olan şekerle de ilişkili olsa da beslenmedeki tek şeker bu değildir. Glukoz, tüm karbonhidratların yapı taşıdır ve tadı tatlı olamayan diğer karbonhidratlar (örneğin nişastadan zengin olan patates, laktozdan zengin süt ya da fruktozdan zengin portakal) da sindirildiğinde glukoz kaynağıdır. Önemli olan, şekerli tadı olan besinleri suçlamaktan ziyade, tüm besinleri yeterli ve orantılı miktarda tüketebilmektir.

Yanlış: Doğal bal / katkısız gıda / ham ya da yeşil meyveler şekeri yükseltmez! Dünya üzerinde bildiğimiz tüm yaşam formları karbon temellidir ve besin olarak tükettiğimiz her şeyin içinde karbonhidratlar bulunur. Bazı besinlerde görece daha az karbonhidrat bulunurken, bazılarında daha yoğun olduğu bilinmektedir. Elmanın rengi ya da ekşiliği değil, hangi miktarda, yanında ne ile yendiği kan şekeri sonuçlarını etkileyecektir.

Yanlış: Çeşitli otları ya da doğal mineralleri kullanarak diyabet önlenebilir! Besinlerin doğru porsiyon ve kompozisyonda tüketilmesi, diyabetli bireylerde kan şekeri kontrolü için elzemdir. Ancak bugüne kadar kanıtlanmış mucizevi bir diyabet çözümü yoktur. Bu tip söylemler, hem tedavi ve tanının gecikmesi yoluyla hem de maddi ve manevi olarak diyabetlilere zarar vermektedir. Diyabet, doğru bir beslenme, iyi bir egzersiz planı ve gerektiğinde tıbbi tedavilerle yönetilir.

Yanlış: İnsülin böbreklere zarar verir! İnsülin, ister pankreastan doğal yolla üretilsin ister dışarıdan ilaç olarak verilsin, böbreklerle ilgili bir yan etki yapmaz. Bunun kanıtı, böbrek yetersizliği ya da yetersizlik riski olanlarda, böbreği korumak için tek diyabet tedavisi alternatifinin insülin olmasıdır. Doğru zamanda insüline başlanma konusunda geç kalınan diyabetli hastalar, tedavi edilmedikleri için böbrek hasarı da dahil çeşitli komplikasyonlarla karşılaşmak zorunda kalırlar.

Açlık şekeri normal aralıktaysa, diyabetle ilgili bir sorun yoktur! Diyabetin takibinde sadece açlık şekerlerine bakmak ya da tanı için sadece açlık şekeri ile karar vermek, diğer zamanlardaki şekerleri öngöremeyeceği için eksik bir yoldur. Diyabeti olmayan ancak yüksek risk ya da hastalık şüphesi taşıyanlar açlık ve tokluk şekerlerinin beraber ölçüldüğü “şeker yükleme testleri” ile değerlendirilmelidir. Diyabetliler düzenli olarak fizik muayene, üç aylık şeker ortalamasını veren hemoglobin A1c ve diğer laboratuvar testleri ile senede 3-4 defa hekim tarafından takip edilmelidir. Noktasal analizler yerine süreç takibi sağlayan sensör teknolojileri, şeker takibindeki yeni teknolojik gelişme olup, seçilmiş vakalarda yön gösterici olabilir.

Yanlış: Gebelik şekeri yoktur, şeker yükleme testi zararlıdır! Gebelik fizyolojisi gereği, içerideki bebeği besleyebilmek için anne metabolizması tamamen değişir. Plasenta kaynaklı hormonlar, anne tarafında insülin direnci oluşturarak gebe kadının şeker metabolizmasını bozar. Bu durum az ya da çok tüm gebelerde görülür. Gebelik diyabeti ise bu direncin abartılı olması sonucu ortaya çıkan, hem annede hem de doğmamış bebekte ciddi sağlık sorunlarına yol açan bir hastalıklı durumdur. Bunu saptamanın tek yolu, gebe kadınlarda tarama ile diyabet aramaktır. Toplum sağlığı için çok önemli olan bu tarama tüm gebeler için elzemdir ve gebe bir kadın kendisinin ve bebeğinin sağlığı için şeker yükleme testi ile aksi ispat edilene kadar diyabetik kabul edilmelidir. 75 gram şeker, iki dilim baklavadan daha az şekere denk gelmekte olup, test amaçlı içirilen sıvının hiçbir sağlık tehdidi oluşturmadığı aşikardır.

Diyabetle İlgili İstatistik Verileri

2021 yılında dünya diyabetli nüfusu 537 milyonla tüm zamanların en kalabalık rakamlarına ulaştı. Karşılaştırma için 2017’de bu sayının 436 milyon olduğunu da hatırlarsak, tüm hastalıklar içindeki en büyük pandeminin “Büyük Diyabet Pandemisi” olduğunu söyleyebiliriz. Öngörüler, bu rakamın 2030’da 643 milyon, 2045’te ise 783 milyon olacağını göstermektedir.

Tüm nüfusta diyabetlilerin oranı onda bire çıkmış olup, 2030’da bunun dokuzda bire artması beklenmektedir.

Dünyada diyabet kökenli sorunlarla yılda 6.7 milyon can kaybı yaşanmaktadır. Bu, her 5 saniyede bir kişinin diyabet nedeniyle ölmesi demektir.

Dünya çapında diyabet ile ilişkili harcamalar yıllık 996 milyar doları aşmıştır. Bu rakam, son 15 yılda diyabetin dünya ekonomisine maliyetinde %316 artış anlamına gelir.

Dünya çapında travma kökenli olmayan bacak amputasyonlarının ve çalışan yaş grubunda görme kaybının en sık sebebi diyabetin komplikasyonlarıdır.